G-20 zirvesi, Su zirvesi, NATO zirvesi, Medeniyetler İttifakı;
Türkiye her yerde. İlki hariç son üçünün ev sahibi. Dünya meseleleri günlerce Türkiye'de konuşuldu.
Acaba bu süreçlerden Türkiye ekonomisi için nasıl bir gelecek öngörüsü yapabiliriz? Yurtdışında hayıflanırdım, "benim
ülkem sadece
terör,
cinayet, cunta-
darbe,
trafik kazası" gibi yüz kızartıcı haberleriyle mi dünya medyasına konu olacak" diye. Galiba sessiz bir devrimin ortasındayız.
Önce madalyonun iki yüzündeki "büyük resme" bakalım, sonra buradan ekonomiye nasıl bir yol çıkar, görelim.
Son yıllarda takip edilen yapıcı, öncü, gerçekçi siyasetler sonucunda Türkiye artık sözü dinlenen bir "merkez ülke", bir "barış gücü" konumuna geliyor.
Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi'nin geçici üyeliği ilk büyük işaret. Türkiye artık ekonomide ve siyasette dünya dengelerinde büyük değişimlerin arifesinde iken "üç maymunları" oynamıyor.
Sarkozy'nin endişesi, her gittiği yerde karşısına çıkan bu Türkiye'dir işte. Yoksa denklemde "etkisiz
eleman" olan bir ülke bu kadar ağzına yapışıp kalmazdı.
Madalyonun diğer yüzünde ise Medeniyetler İttifakı toplantısında
Azerbaycan çatlağı, NATO zirvesinde
Rasmussen krizi ve Obama'nın ziyaretinden ise zaman içinde başımızı ağrıtabilecek türden devirdiği çamlar var. Bütün bunlara, "biraz sabırlı olursak nasıl olsa arkasından güzel haberler gelecek" temennisi ile "katlanıyoruz". Eğer geçen zaman içinde bu haberler gelirse, Türkiye'nin ve hükümetin itibarı birkaç katına çıkacak. Yok eğer
yabancı olmadığımız bir şekilde bir kez daha "kandırılırsak", o zaman "tarihinizle yüzleşin" nezaketsizlikleri ve "
karikatür densizliği" gibi hususlar hükümetin boğazında düğümlenecek türden konular.
Kaldığımız yerden devam edelim. Önemli küresel toplantılara, benim bildiğim bir yenisi daha ilave oluyor. 6-7
Ekim tarihlerinde IMF-
Dünya Bankası toplantısı İstanbul'da yapılacak. Bu toplantı Türkiye'de ilk ve son kez 1955 yılında yapılmıştı. Bu, son derece büyük ve önemli bir toplantı. Üç senede bir ABD dışında bir ülkede yapılıyor. Ülkeler bu toplantıyı alabilmek için çok uğraşıyorlar. Üyeler tartışıyor ve oyluyor. Bu seferkini Türkiye istemiş ve kabul ettirmiş.
Büyük bir başarı. Zira on binlerce üst düzey kişi, basın mensubu, lider, şirket geliyor. Şehir doluyor. Dünyanın geleceği Türkiye'de konuşuluyor. Ülkemiz dünyanın gündemine oturuyor. Bu toplantının mutfak çalışmaları başladı bile. İlk toplantılar dizisinde ben de fikirlerimi söyleme şansı buldum. Bu toplantının şu sıralar IMF ile yapmak istediğimiz
anlaşma ile ilgisi yok. Değişen dünyada IMF ve Dünya Bankası nasıl değişsin, neler yapsın ve dünyadaki temel meselelere nasıl çözümler üretilebilir gibi üst düzey konular ele alınıyor. Türkiye hükümetine ise yaklaşık bir günlük bir "boşluk" verilmiş. Ev sahibi olmanın ayrıcalığı ile kendisi ve bölgesi adına o boşluğu istediği gibi dolduracak, dünyanın gündemine taşıyacak. İyi çalışılmalı.
Ayak sesleri uluslararası toplumun dikkatini çeken Türkiye'nin bu büyük ivmesi hızla imajına,
markalarına ve ekonomisine yansıyacak. Ülke marka olmadan şirketler ve ürünler de olmuyor. Fasonculuk da kaderiniz oluyor. Toplumsal birlik beraberlik sağlandıkça, iktisadi istikrar ve büyümesi devam ettikçe, yaptığı reform ve başardığı değişim dalgasıyla bölgede ve dünyada yıldızı parlayacak Türkiye ile ABD bile "ekonomi" konuşmak zorunda kalacak.
Enerji hatları ile İstanbul'un
finans merkezi olması projesi Türkiye'nin yeni çağdaki en büyük iki projesi. Üzerinde azimle çalışılan Bilişim Vadisi projesi de unutulmasın. Bunun yanına özgürlükçü
sivil anayasa, AB reformları ve teşekküllü bir eğitim
reformu da konulmalı.
Kendi halkına, bölgeye ve dünyaya sinerji veren, güven telkin eden Türkiye'nin karşısında
yaşlı Avrupa divan duracak. Merkel de, Sarkozy de tortudur. Kalıcı olan gerçeklerdir.
En önemli kazanım ise şu; bu ülkenin "kök değerlerinde" fazlasıyla bulunan ruh, bütün bunları başarmaya muktedir olarak
kasaba kasaba harekete geçmiş durumdadır. Kendimizi keşfettik bir kere.