Bendeniz bu genellemenin
siyaset için geçerli olduğu kanaatinde değilim. Ne yazık ki politikacılar, politizasyonun bir neticesi olarak ‘çokyüzlülüğü’
tercih edebiliyorlar. Makyavel’den bu yana politikadaki riyakârlık ile siyasetteki maharet birbirine karıştırılıyor.
Aslında siyasî liderler, hususî sohbetleri ile
toplum önündeki konuşmalarının üslûbunu hâliyle farklı tutarlar. Basına haber/dedikodu rüşveti vererek şirin görünmeyi huy edinmiş bazı politikacılar, güya açığa çıkmamak için ‘off the record’ (
kayıt dışı) demeyi ya da söylediklerinin ‘background’ (arka plân) bilgi olduğunu hatırlatmayı
ihmal etmezler. Ben de siyasetle meşgulken bazen bu yönteme kasıtlı olarak başvurur, özellikle yayılmasını istediğim siyasî haberleri ‘off the record’ diye söylerdim.
***
Özel hayatında çok küfürbaz ve kaba olan bazı politikacıların, toplum önünde ve bir cemiyet içinde, nezaketten kırılarak nasıl kibarlık taslamaya çalıştıklarını görüp tiksinmişimdir.
Bazı politikacıların da Türkçesi fena olmadığı hâlde,
halkın hoşuna gitmek için nasıl üslûp dalavereleri çevirdiğini hep görmüşsünüzdür.
Yahya Efendi ile Ümmühan Ana’nın oğlu İslâmköy’lü Çoban Sülü’nün bu konudaki atraksiyonlarını bile bile, üslûb-ı beyan, ayniyle insan diyebilir misiniz?...
Kulislerde karısını olmadık küfürler ederek dövdüğü söylenen bir devlet görevlisinin toplum önündeki ciddîyetinin ne değeri olabilir ki?...
***
Devletimizin kurucusu ve zerafetinden aslâ tâviz vermeyen Büyük
Atatürk’ü hariç tutarsak, 1950’den sonraki dönemde, riyakâr politikacılar kuşağının üç önemli istisnası olduğunu görürüz.
Bunlardan birincisi,
Türkiye’nin sevgilisi, doğuştan nezaket, zerafet ve kibarlık timsali olan, serapa bir
Osmanlı beyefendisi
merhum Adnan
Menderes’tir. En ağır tenkitleri dahi muhalefete zerafetle tevcih eden; kendisini idama mahkûm eden komite çapulcularının uşaklarına ‘Beyefendi’ diye hitap edebilecek incelikteki Menderes’in üslûbu belki halkın üslûbu değildi ama O ’na çok yakışan bir üslûptu.
Bunlardan ikincisi, milletin ‘
sivil’, ‘
dindar’ ve ‘demokrat’ olarak sevip benimsediği rahmetli Turgut
Özal’dı. Mütevazı bir memur ailesinden gelen, insanların içinden hiç çıkmayan, kimseye tepeden bakmayan bir halk çocuğuydu. O’nu ‘tonton’ karizmasıyla çok sevdik. Menderes ve Erdoğan kadar iyi bir hatip değildi ama icraatını çok iyi anlatırdı. Türkiye, O’nun döneminde gerçekten ‘çağ atlamış’tır. Özal, aslâ kaba değildi ama pragmatik bir mühendis üslûbu içerisinde doğrudan konuya girer ve söylemek istediklerini ifade ederdi. Özel hayatında da hiçbir zaman küfürbaz olmamıştır. Çok kızdığı zaman bize ‘Bak gözüm!’ derdi. Nadiren de olsa ‘Bak iki gözüm!’ dediğinde çok öfkelendiğini anlardık. Konuşurken bazıları gibi cinlik yapmaya kalkışmaz, tamamen iyi niyetli olarak torununu kastedip ‘Küçük Turgut’ gibi şeyler söyleyince de muhalefetteki
küçük adamlar feryadı koparırlardı. Bir gün ‘Teyzemin şeyi olsa eniştem olurdu’ deyince, çok kızıp onu sert şekilde eleştirmiştim. Bir bebek masumiyetinde, ‘Ne yapayım aklıma geldi, söyledim’ dedi...
***
Adnan Menderes ve
Turgut Özal’daki otantik ve samimî üslûp, aynen
Başbakan Erdoğan’da da devam ediyor. Samimî ‘millet adamları’ silsilesinin bu üçüncü halkası da ilk iki halkası gibi üslûbunda samimi... Lâkin üslûbu, Menderes’ten ziyade Özal’ı hatırlatıyor. 2006’da
Mersin’deki provokatöre, ‘Ananı al git lan!’ dediğinde de yazmıştım: Erdoğan, samimî bir halk çocuğu, bir gönül adamı... Bu hâliyle, kalbi taşlaşmış asırlık politikacılara hiç benzemiyor. Onda,
İnönü’nün, Bayar’ın acımasız devlet adamlığını ya da
Demirel’in,
Baykal’ın teatral ve çok yüzlü üslûbunu değil; Menderes’in, Özal’ın duygu ve sevgi yüklü çehresini görüyorsunuz.
Recep
Tayyip Erdoğan bence doğru olanı yapıyor. Halkın nabzını tutmasını ve meselelerin üzerine cesaretle gitmesini iyi biliyor. Bunu yaparken de bazen kırıp döktüğü olmuyor değil...
CHP lideri Baykal ise, Başbakan hakkında kasıtlı olarak kaba bir üslûp kullanıyor. ‘Sen, sen!’ diye başlayan hakaretlerle dolu lâfların Türkiye Başbakanı için kullanılması hepimizi rahatsız ediyor. Bir hayli güzel bir Türkçeyle konuşan, kırk yıllık politikacı ve iyi bir hatip olan Baykal , hiç Başbakan’a ‘Sayın’ diye hitap edileceğini bilmez mi?... Özel hayatında kibar olduğunu yakînen bildiğimiz Bahçeli’nin bazen söyledikleri karşısında da doğrusu üzülüyoruz.
Siyasette üslûbun kalite kazanması hepimizin arzusudur. Bunun için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Sayın Başbakan’a, naçizâne, bu samimî hâlini kaybetmeden daha dikkatli olmaya çalışmasını
tavsiye ediyoruz.