Avrupa Birliği Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu komiseri
Olli Rehn’le bir grup Türk gazetecisi sohbet ediyoruz,
pazartesi günü öğleden sonra.
Bir buçuk saat süreyle sorularımızı yanıtlıyor ama sadece kısa bir bölümü yazılmak kaydıyla...
Çağrısı şöyle özetlenebilir:
Artık zamanı geldi!
Türkiye kendisinden beklenen siyasal reformlar için bir an önce kollarını sıvamalı, yoksa işler zora girecek!
Brüksel’in
Ankara’ya mesajının özü bundan ibaret. Yani
AB Komisyonu cephesinde yeni bir şey olduğu söylenemez.
Olli Rehn, bu yılın sonuna kadar Türkiye’den beklentileri konusunda şunları alt alta sıralıyor:
Düşünce özgürlüğü...
“Bu alanda 301’deki değişiklikle bir ilerleme sağlandı.”(Ama Olli Rehn’in bunu yeterli bulmadığı anlaşılıyor, HC)
Medya özgürlüğü...
“Medya özgürlükleri konusunda hâlâ kaygılarımız mevcut. İlerleme Raporu’nda bu konuya önemli yer vereceğiz. Bu çerçevedeki son birkaç aydaki bazı gelişmeler bizi kaygılandırıyor.”(Adını koymamış olmakla birlikte Olli Rehn’in belirttiği bu kaygının içinde
Doğan Grubu özellikle yer alıyor, HC).
Siyasal partiler...
“Siyasal partilerle ilgili yasal ve anayasal reformların
Venedik Komisyonu’nun önerileri çerçevesinde yapılması önemlidir.
Venedik Komisyonu, Türkiye’de siyasi partilerin yönetimiyle ilgili yasal çerçeveyi inceleyip önerilerini
rapor halinde sunmuştu.”
Sendikalar Yasası...
“Sendikalar yasası konusunu
Ekim 2006’da Ankara’da
Türk-İş’in düzenlediği bir toplantıda, derinlemesine işledim. Daha sonra hükümetle de sürekli konuştuk.
Nisan ya da mayıs aylarına kadar geçeceğine dair bir perspektif vermelerine rağmen bu olmadı. Bu yüzden Sosyal Politikalar faslı açılmadı.”
Kıbrıs...
“Türkiye,
AB ilişkilerini ilerletmek için iki hususa odaklanmak zorunda. Birincisi reformlarsa, ikincisi, Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüme yardımcı olmak. Türkiye’nin Ek Protokol’den kaynaklanan yükümlülükleri (
Güney Kıbrıs’ta limanların açılması, HC) yerine getirmesini ve Kıbrıs’la ilişkilerini normalleştirmesini bekliyoruz.”
(Türkiye limanları açmazsa ne olur? Dünyanın sonu değil. Yıl sonu bulunacak bir formülle ilişkiler sürer ama yeni ve ciddi bir
darbe yemiş olur, HC)
Dini özgürlükler...
“Ekümenik Patrik Bartholemos’un statüsü ile Heybeliada
Ruhban Okulu’nun açılması gibi din özgürlüğünü geliştirecek temel haklar alanında somut adımlar atılmasını istiyoruz. Üç hafta önce
Vatikan’ı ziyaret ettim, orada da Türkiye’de din özgürlüğü konusunda Avrupa’nın genelinde paylaşılan sıkıntıları gündeme getirdiler. Vakıflar Kanunu’ndaki değişiklik önemli ama yeterli değildi.”
Azimli ve hızlı olmak!
“İki taraf da sorumluluklarını yerine getirmeli. Türkiye gerekli reformları yaparak müzakere sürecini açabilir. Azimli ve hızlı olmalıyız.”
Olli Rehn’den edindiğim bir başka izlenim şöyle özetlenebilir:
Türkiye’nin özellikle 2003-2004 dönemindeki ‘reform heyecanı’nın bugün o kadar olmamakla birlikte yine de tümüyle kaybolmadığına inanıyor Olli Rehn.
Bununla birlikte ekliyor:
“Ama artık Türkiye de reformlara odaklanmalı!”
Öte yandan, Brüksel’de bazı AB çevreleriyle yaptığımız sohbetlerde Türkiye’yi ilgilendiren reform sürecine satır başlarıyla şu ekler yapıldı:
(1) Liberal bir anayasa.
(2) Sivil hakemlik kurumu, yani
Ombudsmanlık.
(3) Etik kurullar.
(4)
Sayıştay Yasası.
(5) İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi’ne
imza.
(6)
Yargı reformu adımları.
Brüksel’de markaj altında tutulan bir başka konuya gelince, bunun adı
Kürt sorunu...
Kürt sorunu ve
PKK ile ilgili olarak son zamanlardaki gelişmeler,
ateşkes, DTP’ye dönük operasyonlar,
Anayasa Mahkemesi’ndeki DTP hakkında
kapatma davası yakından izleniyor.
Bu konular açıldığı
vakit klasik sorular yine hemen kulağa çalınıyor:
“
Asker ne yapacak?..”
“Asker ne der?..”
Bu soru aynı zamanda
Başbakan Erdoğan’ı ilgilendiriyor. Çünkü Kürt sorunu ve PKK alanında barış açısından yol alabilmek için Ankara’da öncelikle lazım olan ‘siyasal irade’dir.
Bir başka deyişle:
Türkiye’de asker-
siyaset, asker-
demokrasi ilişkisi, değişik AB odaklarında ilgi konusu olmaya ve siyasal reform süreci içinde değerlendirilmeye devam ediyor.
Olli Rehn’in, “Avrupa
Parlamentosu’nda sağ kazandı, bu Türkiye-AB ilişkilerini nasıl etkiler?” sorusuna yanıtı kısa oldu:
“
Avrupa Parlamentosu’nda son beş yıldır Türkiye’nin de dahil olduğu genişleme sürecini destekleyen bir çoğunluk vardı. Seçimlerden çıkan yeni parlamento bu desteği sürdürecektir.”
Öte yandan şu çok açık:
Türkiye-AB ilişkileri kör topal gidiyor. 34 fasıldan bugüne kadar 10 tanesi açıldı, ama onlar da engelleme yüzünden kapatılamıyor.
8 fasıl Kıbrıs-limanlar sorunu nedeniyle, 5 fasıl
Fransa yüzünden askıya alınmış durumda. Bir de enerji faslının açılması engelleniyor.
34’ün 14’ü askıda!
İç açıcı olmayan bu tablodan ortaya çıkan şu:
Türkiye kendi göbeğini kendi kesecek, yani reform atağına kalkacak!
Kesebilecek mi, kalkabilecek mi?
Bu sorunun yanıtını aramadan önce Brüksel’den
Berlin’e geçip
Almanya’nın Türkiye’ye yönelik nabzını tutacağız.
Yarın bu köşede, Alman
Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Angela Merkel’in
koalisyon ortağı, Sosyal Demokrat lider Frank-Walter Steinmeier’le görüşmenin notlarını okuyacaksınız.