Sarı kırmızılı renklere bürünmüş gurbetçiler, çoluk çocuk, kadın erkek yola erkenden koyulmuş, iki yanımızdan neşe içinde Arena stadyomuna doğru akıyorlar.
Heyecan dorukta!
Fırtına yaklaşıyor çünkü.
“Ah be abicim” diyor kulağımın dibinde.
“Ne var, ne oldu?..”
“Şu
Hamburg’u 2-1 yensek.”
“Neden ille de 2-1?..”
Yüzüme bir tuhaf bakıyor:
“Skor tabelasını gözünün önüne getir abicim, ne yazacak?”
Ben susunca, kendisi yanıtlıyor:
“Hamburg-GS: 1-2”
“Ee ne olmuş?..”
“Abicim düşün, biraz daha yaratıcı olmaya çalış: 1 - 2! Ne demek?..
“Ne demek?..”
“
Kadıköy’e bir iki, Kadıköy’e bir iki... Düşünsene abicim bunun keyfini. Çıldıracaklar...”
Jeton ancak düşüyor:
“Finale finale,
Saraçoğlu’na!”
Sabah böyle uyandım.
İçimdeki o yılan sabahın köründe kıpırdanmaya başlamış bile. Hayallerimiz gerçek olacak mı? Zirve yolculuğumuz sürecek mi?
Çarşamba akşamı Arena’da
Galatasaray’ın antrenmanını izlerken hepimizin kafasındaki soru işaretlerinin çengeli kıvrılıp duruyor. Takım çok eksik.
Şansal Büyüka’nın deyişiyle ‘Sakatspor’ neredeyse bizim
takımdan daha kalabalık hale gelmiş durumda.
Servet yok, Emre
Güngör yok, Mehmet
Topal yok. Servet’in boşluğu kendini iyice belli ediyor.
Meira ise son anda gitti, parasızlığın da etkisiyle... Bu kadar
sakatlık yaşanırken, Meira’nın Zenit’e transferine yeşil ışık yakan
yönetim,
pazar akşamı da
Trabzonspor deplasmanı varken, acaba
kumar mı oynadı?..
Böyle düşünenler yok değil.
Teknik direktörümüz, Büyük Kaptan
Bülent Korkmaz bu gibi durumlarda söylenmesi gerekeni söylüyor basın toplantısında: “Sahaya 11 kişi çıkacağız. Bütün oyuncularıma güvenim tamdır.”
Veriyor gazı...
Öyle ama yine de o yılan kıvrılıyor içimde... Zaten arızalı olan
savunmamız çok açık verebilir. Üstelik Hamburg hücumda iyi. Özellikle Hırvat
yıldızları Oliç (
sezon sonu
Bayern Münih’e gidiyor) çok hızlı ve soldan çok iyi kaçıyor.
Ama bizim emektar Emre Aşık,
Avrupa Şampiyonası’nın çeyrek finalinde elediğimiz
Hırvatistan maçından bildiği Oliç konusunda kendine güveniyor, “Tanıyorum onu, elimden kaçırmam” diyor.
Haydi hayırlısı.
Bu arada Hamburg’un savunması dökülüyor, üstüne üstüne gelen
takımlardan çok kolay gol yiyor. Bugüne kadar 35 gol atmışlar ama 35 tane de yemişler.
İşte tam bu maç için biçilmiş kafta olabilecek bir topçumuz, Hamburg savunmasının arkasına atılacak toplara koşturup gol çıkaracak Milan
Baros da sarı
kart cezalısı, yok.
Peki, Baros’a en yakın kim?
Ümit Karan mı, Nonda mı? Ümit bence daha iyi boğuşur.
Kulağımın dibinde yine:
“Bak abicim, diyelim Emre Aşık da bu akşam bir sarı kart yedi. Ne olacak?..” (Emre, sarı değil
kırmızı kart yedi,
İstanbul’da o da yok)
“N’olacak?..”
Elinin körü olacak gibi bakıyor bana:
“Abicim ikinci maçta, yani İstanbul’da Emre Aşık da olmayacak Hamburg’a karşı... Kim oynayacak savunma göbeğinde?.. Servet sakat, Emre Güngör sakat,
Mehmet Topal sakat... Emre Aşık cezalı... Meira gitti zaten...”
Dili sivrileşiyor:
“Bülent Korkmaz mı soyunacak?..”
“O uzun boylu, sarışın bir çocuk var, daha 18 yaşında diyorlar, adı
Semih. Onu koyar, neden olmasın ki? Bir bakarsın, yırtar gider çocuk... Yeni bir yıldız kazanırız.”
Bu cevabımdan tatmin olmuyor bizimki. Belki de haklı.
Galatasaray’ın iki maçı, bu yıl bizim kaderimizi çizecek kadar önemli.
Perşembe gecesi Hamburg, pazar gecesi Trabzonspor...
İkisi de deplasmanda. Biri Avrupa’da, biri ligte Cimbom’un bu yılki yazgısını büyük ölçüde belirleyebilecek.
Futbol bu, belli mi olur?..
Arena dolu.
Gurbetçiler heyecan içinde dalgalanıyor. Bu maçı da kendi evimizde, kendi sahamızda oynayacakmışız gibi bir ortam var.
Hamburg yenilmeyecek bir takım değil ki.
Berlin’de
Hertha Berlin’i daha yeni yenmedik mi? Hamburg onlardan daha güçlü değil. İki takım da başa oynuyorlar
Bundesliga’da.
Üstelik Hamburg inişte!
Son maçında düşme hattındaki bir takımdan 4 yedi. İyi güzel, ama biz de aynı hattaki
Kocaelispor’dan, üstelik Ali
Sami Yen’de 5 yemedik mi?..
Geçelim.
Yılan kıpırdandıkça kıpırdanıyor içimde. Kasıklarımdan, karnımdan, bağırsaklarımdan yukarı doğru o malum, lanet olası kıvrantı yükseliyor. Heyecan bastı.
Ve takımlar tünelin ucunda gözüktü. Aslanlar! Büyük Kaptan arkalarından bağırıyor:
“Biz zor günlerin takımıyız, bunu hiç unutmayın!”
Avrupa sahnesinde Cimbom her zaman daha farklı, daha iyi maçlar çıkarıyor. Bu arada bizim yabancılar da bu ‘vitrin maçları’nda kendilerini çok daha iyi ortaya koyuyorlar.
Lincoln‘ün, Kewell‘in maçı yani...
Milan Baros gol yollarında aranacak! Ama ya
Arda Turan, her maçı bir anda çevirebilir.
Ve
futbol bu, her şey olabilir.
90 dakika sonra eğer hal kalırsa yazıya devam ederiz.
* * *
Ve o hal kalıyor.
Topçularımız tam 40 dakika boyunca 10 kişi aslanlar gibi mücadele ettiler.
1-1’lik bir sonuç
rakip sahada alınabilecek en iyi sonuçtu böylesi koşullarda.
Haftaya Ali Sami Yen’de bu Hamburg’u geçer,
UEFA’da ilk 8’e yani çeyrek finale kalırız. O kadar çok eksiğe rağmen Cim Bom bunu başaracak ve zirve yolundaki yürüyüşünü sürdürecek güç ve morale sahip.
Kısacası:
Bir bir Kadıköy’e, Saraçoğlu’na finale!