BÖYLE DEVLET OLUR MU? (4)

11 köylünün yakıldığı Güçlükonak katliamının üstünü örtmek...


Tarih, 12 Ocak 1996. Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Gêrê(Çevrimli) ve Yatağan köylerine baskın yapar asker. Eski koruculardan Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına alır. PKK’ya yardım ettikleri gerekçesiyle gözaltına alınan köylüler, Taşkonak Jandarma Taburu’na götürülür. Tarih, 15 Ocak 1996. Koçyurdu köyünün korucularından Hamit Yılmaz,Abdülhalim Yılmaz, Mehmet Öner ve Lokman Özdemir, görev gerekçesiyle Ramazan Nas’ın minibüsüyle yine Taşkonak Jandarma Taburu’na götürülür. Gözaltındaki köylüler ve korucular aynı gün Nas’ın minibüsüyle Tabur’dan yola çıkarıldıktan sonra bir yerde durdurulur; kurşun yağmuruna tutulduktan sonra minibüsle birlikte 11 köylü yakılır. Genelkurmay, Güçlükonak katliamı konusunda PKK’yı işaret eder. PKK, katliamı üstlenmez. Öldürülen köylülerin yakınları ‘devlet’i sorumlu tutar. Tarih, 13 Şubat 1996. Sanatçı ve aydınlardan oluşan Barış İçin Birarada Çalışma Grubu Güçlükonak’a gider; katliamla ilgili olarak devlet güçlerini suçlar ve Genelkurmay hakkında suç duyurusunda bulunur. Katliamı araştırmak için iki kez bölgeye giden, Cumhuriyet’te uzun yıllar birlikte çalıştığım Celal Başlangıç şöyle anlatır: “Yakılan minibüsteki köylülerin cesetleri tanınmaz halde. Hesap makinaları dahil her şey yanıyor. Ama bir tek kimlikleri hiç zarar görmemişti. Olayı soruşturmak için gelen savcı, kimlikleri soruyor. Uzman çavuş cebinden 11 köylünün kimliğini çıkarınca, Savcı soruşturmayı bırakıp gidiyor.” Bu arada katliamın derin devlet ya da kontrgerilla tarafından yapıldığını öne sürenler yargılanır. Münir Ceylan, Ercan Kanar ve Şanar Yurdatapan, “Ordunun manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif”ten hapis cezasına çarptırılır. Ancak cezaları Yargıtay’dan döner ve dava beraatle sonuçlanır. Tarih, 12 Temmuz 1996. Katliam kurbanlarının yakınları, askerden kaynaklanan bazı baskılara rağmen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurur. Mahkeme, Türkiye Cumhuriyet Devleti’ni mahkum eder. 2001’de Güçlükonak katliamıyla ilgili bir kitap yayınlayan değerli meslektaşım Celal Başlangıç yılmaz, bugün de Güçlükonak katliamının Ergenekon davasına dahil edilmesini talep eden çabalarını sürdürür. Şubat 2009’un ilk haftası. İsmi, Adnan Ekmen. Güçlükonak katliamının yapıldığı 1996 yılı ocak ayında İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı. İktidarda DYP-CHP koalisyonu var. Başbakan Çiller, yardımcısı Baykal. Aradan 13 yıl geçmiş. Eski Devlet Bakanı Ekmen’in itirafı: “Güçlükonak katliamıyla ilgili duyumlar, askerin açıkladığı gibi değildi; PKK’nın yapmadığı yönündeydi duyumlar. Çok gayret sarf ettim, ancak sonuca varmam o şartlarda mümkün değildi. Görüştüğüm kişiler, gerçeğin bende saklı kalması kaydıyla bunları anlattı. Bir korucubaşı da bu bilgiyi doğrulayanlar arasındadır. Ancak ‘Bunları söylersen, bizim sonumuz kötü olur’ deyince bunu açıklayamadım. Huzursuz olduk. Öğrendiğim gerçeği, Sayın Baykal’a da ilettim. ‘Bir zarar görmeyeceksen, üzerine gidebiliyorsan git’ dedi. Yani açık bir engelleme yapmadı. Ancak, belki konuyu kendisi de TBMM’ye taşıyabilirdi. Baykal’a ayrıca Başbakan Çiller ile görüşebileceğimi söyleyince, ‘Görüş ama başı çok kalabalık, bu işle uğraşamaz’ tavsiyesinde bulununca, onunla görüşmedim. Katliamı kimler yaptı? Güvenlik güçlerinin içinde o dönemler örgütlenmiş kendi başlarına buyruk bir yapılanma vardı. Buna ister JİTEM deyin, ister başka şey farketmez. Keşke bu olayların içinde bilgisi olup da yaşayanlar konuşabilse... Bu isimleri ben söylemek istemiyorum. Bu nedenle gerçek Ergenekon’u ortaya çıkarmak istiyorlarsa, bu dosya ele alınmalıdır. Ergenekon’u soruşturan savcılara çağrım şudur: Özelde bu olayı, genelde Fırat’ın ötesini araştırmadan gerçeğe varamazsınız.” 13 yıl sonra gelen itiraf... Kimden? Bir Devlet Bakanı’ndan... 11 köylünün yakıldığı bir katliamın devlet güçleri -ya da JİTEM- tarafından gerçekleştirildiğini biliyor ama açıklamıyor veya korkudan açıklayamıyor. Çaresiz bir Devlet Bakanı yani... Başbakan yardımcısı da öyle... Başbakan’ın ise başı kalabalık... Bir vahşetin hesabı sorulamıyor. Üstü örtülmek isteniyor. Vicdan bunun neresinde? Adalet bunun neresinde? Hukuk bunun neresinde? TBMM ya da milletin kayıtsız şartsız hakimiyeti bunun neresinde? Soruyorum: Bu hesaplar sorulmadan Türkiye’de demokratik hukuk devleti tüm kural ve kurumlarıyla yerleşebilir mi? Soruyorum: Böyle devlet olur mu? Beşinci yazı yarın. ——————————- Bu yazıyı, Yeni Aktüel dergisi, 8 Şubat 09 tarihli Taraf ve 9 Şubat 09 tarihli Radikal’de Yıldırım Türker’in yazısından yararlanarak yazdım.
<< Önceki Haber BÖYLE DEVLET OLUR MU? (4) Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER