Sürpriz ne kelime; şahsen ben,
Ergenekon davası başladığından bu yana, "Bakalım izler savcıları ne zaman
Kıbrıs'a yöneltecek" diye bekleyip duruyorum.
Öyle çok y
akından, çok dikkatle izlemeye bile gerek yok; şöyle kaba saba bir bakış bile bu adanın Ergenekoncuların Akdeniz'deki üssü olduğunu görmeye yetiyor çünkü...
Bakıyorsunuz, adada 1989'dan 2004'e kadar muhaliflere yönelik 50'yi aşkın bombalı
eylem düzenlenmiş. Cinayet ve
bombalama eylemlerinin neredeyse tamamı
faili meçhul kalmış. Kim üslenmiş bu eylemleri? Önce Türk Mukavemet Teşkilatı, sonra Türk
İntikam Tugayı adlı örgütler.
Kim kurmuş Türk Mukavemet Teşkilatı'nı? Özel
Harp Dairesi...
Bakıyorsunuz ne kadar Susurlukçu, Ergenekoncu varsa ya Kıbrıs'ta yuvalanmış ya da kapağı oraya atmaya çalışıyor. Ergenekon sanığı
Yaşar Öz Kıbrıs'ta
kumarhane işletiyor. Ergenekoncu
emekli tuğgeneral
Levent Ersöz kısmet olsaymış Ankara'da
ameliyat olduktan sonra sahte kimlikle Kıbrıs'a kaçacakmış. Akın Birdal'a suikast düzenleyen
Semih Gülaltay
KKTC vatandaşı olmuş. Bunlar en popüler
derin devletçiler... Bir de tanımadıklarımızı düşünün, Kıbrıs'ın nasıl bir "derin devlet" sığınağı olduğunu anlayın.
Yine bakıyorsunuz,
Özden Örnek günlükleri dahil birçok belgede Ergenekon'da ismi geçenlerin sistematik şekilde Kıbrıs'ta çözümü engellemek için faaliyet gösterdikleri ortaya çıkıyor. Neden? Çünkü Kıbrıs, Türkiye'nin AB sürecinin önünü kesmek için ellerindeki en önemli koz. Bu "stratejik" kozu kaybetmemek için
Annan Planı'na karşı militanca mücadele ediyor, Plan'ı savunanları
hain ilan edip cepheler kuruyor, seçimlerde kendi adamlarının kazanması için
baskı ve tehdit dahil her şeyi yapıyor ve hepsi de Denktaş'ı yere göğe koyamıyorlar.
X x x
Peki Kıbrıs'ı bir derin devlet üssü haline getiren şey nedir? Hangi özellikleri "yeşil ada"yı karanlık bir adaya dönüştürdü?
Savaş... İçe kapalılık... Dünyadan tecrit yaşamak... Bütün bunlar bu güzelim adayı hukukun sızamadığı kara bir nokta haline getirdi ve derin devletin istediği gibi at oynatacağı bir ortam yarattı.
Bu adanın
iktidar sahipleri güçlerini hukuktan değil, Türkiye'nin ordusundan aldılar. İktidar yıllardır askerler tarafından belirlendi. Hiçbir zaman sağlıklı bir
siyaset oluşamadı.
Bu adanın ekonomisi Türkiye'den gelen paraların dağıtımı üzerine kuruldu. Bu paralarla bizden de obez bir memur devleti haline geldi. Gelişebilen tek
sektör kumar sektörü oldu. Haa, hakkını yemeyelim, son yıllarda buna bir de seks turizmi eklenecek gibi görülüyor. Kıbrıs sadece kumar düşkünlerinin değil, gözlerden uzak hafta sonu kaçamağı yapmak isteyen Türk erkeklerinin de uğrak yeri...
Bu ada, on yıllarca bütün dünyadan tecrit yaşadı. Bütün dünyanın "korsan ada" muamelesi yaptığı bir yer oldu.
Böyle bir yerde; siyasetin dışardan dikte edildiği, demokrasinin esamesinin okunmadığı, ekonominin gelişemediği, dünyanın ilişki kurmayı reddettiği, hukukun sızamadığı bir yerde sağlıklı bir yapı oluşması mümkün değildi ve zaten öyle de olmadı...
x x x
Bitirmeden son bir nokta:
Bu karanlık adayı, bu suçlular cennetini elde tutmanın "milli dava"mız olarak dayatılması da ayrıca düşündürücü. Bu örnek "Milli dava"ların kimler tarafından ve ne amaçla belirlendiğini de pek güzel gösteriyor.
Kıbrıs olayı, bize "Milli dava" diye dayatılan diğer konularda da uyanık olmamız gerektiğini anlamamız bakımından da iyi bir örnek...