Başbakan Tayyip Erdoğan '
Ergenekon' sürecini
destekliyor, değil mi? Ya Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül? Peki de, devletin en tepesinde bulunan bu iki isim, destek verdiklerini varsaymamız gereken
dava sürecine neden katkı sağlamıyorlar?
Garip geleceğini söylemiştim bu sorunun; ancak üzerine sinen 'garip' kokuyu gidermek yine benim görevim...
ABD'nin yeni başkanı
Barack Hussein Obama göreve 'devr-i sabık yaratmama' kararlılığıyla geldi; bu, geçmişi geride bırakmak, sorumlularını hesaba çekmemek anlamına geliyor. Ancak Beyaz Saray'da henüz 100 gününü dolduran Başkan Obama,
seçim kampanyasında en ciddi eleştirileri yönelttiği '
insan hakları' konusunda ciddi bir adım atmaktan geri durmadı: George W. Bush'un ve öteki siyasi sorumluların imzasını taşıyan 'işkence talimatları'nı kamuoyunun bilgisine sundu...
Talimatlı işkence yöntemleri insanın kanını donduracak cinsten: Gözaltına alınanları duvarlara çarpmak, sahte
boğulma hissi vermek, günler boyu uykusuz bırakmak... Uluslararası
anlaşmalarla yasaklanmış daha nice vahşi işkence yöntemi... Talimatların altında Bush'un ve dönemin yetkililerinin imzaları bulunuyor.
Obama, dün de, yasadışı işkencelere talimat verenler için yargı yolunun açılabileceğini duyurdu.
Türkiye'de 'Ergenekon' süreciyle yargı şansı yakalanan dönemlerde yapılanlar, bilindiği gibi, hem ülkemiz y
asalarına hem de uluslararası anlaşma ve sözleşmelere aykırı uygulamalar... Güneydoğu'da topraktan fışkıran cesetler 'failleri meşhul' olduğu için dosyası kapatılmış eylemlerin kanıtları... Bir dizi kitle eylemiyle onlarca siyasi suikastta da 'devlet içind
e devlet' yapılanmasının
parmak izleri bulunması muhtemel...
İş o noktaya henüz gelmediği için yargılananlardan “Ne yaptıysam devletim için, emir ve talimatla yaptım”
savunması ardına sığınan pek çıkmadı; ama göreceksiniz çıkacaktır. Bu tür savunma yapanlar muhtemelen yanlış da söylemiyor olacaklar; eline silâh alarak kendi kişisel davasıymış gibi sapır sapır insan öldüren sapık azdır çünkü.
'28
Şubat süreci' sırasında öğrendiğimiz bir gerçeği de hatırlamakta yarar var: Köklü bir devlet geleneğine sahip olan Türkiye gibi ülkelerde 'keyfi' sayılabilecek uygulamalara pek yer yoktur; neredeyse her adım hiyerarşik düzende alınmış kararlarla atılır. Dönemin sorumlularından biri, 12
Eylül sonrası dönemde ASALA ve
PKK karşıtı eylemlere karışmış 'Gladio-
tipi' yapılanmalar için, “MGK'da alınmış bir kararla görevlendirilmiş olabilirler” ihtimalini ileri sürmüştü.
Cumhurbaşkanı Gül ile Başbakan Erdoğan'a düşmesi beklenebilecek görev de bu ihtimalle ilgili işte: 'Devlet içinde devlet' yapılanması yine devlet hiyerarşisi içerisinde oluşmuşsa, devlet adına kararlar hangi düzeyde alınmış olabilir? Eğer ihtimal doğru çıkarsa şu sorunun cevabını da öğrenmek isteriz: Kimler, hangi gerekçelerle böyle bir yapılanmaya izin verdiler?
Susurluk kazası sonrasında uyanan hassasiyet dönemin başbakanı Mesut Yılmaz'ı zorlamış, o da güvendiği bir bürokrat olan Kutlu Savaş'ı başında bulunduğu
Başbakanlık Denetleme Kurulu adına kapsamlı bir
rapor hazırlamayla görevlendirmişti. Susurluk'la ilgili en değerli bilgiler o rapor ve eklerinde var.
Susurluk'un biraz öncesiyle daha sonrasının sağlıklı bir fotoğrafını çekmek de bugünün siyasi sorumlularının görevi...
Yargı kendine düşeni yapıyor, ama konunun siyasi boyutu yargıyı fazla ilgilendirmiyor. Siyasi boyutla siyasi sorumluluk sahipleri ilgilenmeli. Devletin belgelerinde 'Ergenekon' izi sürmek için ilgililere gecikmeden talimat verilmeli.
Bunun nasıl yapılacağını ABD'de Obama gösterdi işte.