Yerel
seçim yarışı,
Davos, vb. Gazetelerin birinci sayfaları bu konulara tahsis edilmiş halde, TV kanallarının haber bültenleri de. Bunların hiçbiri önemsiz konular değil elbette; ama ülkenin gerçek
gündemi ve tablosunun bu olduğu zandan ibaret.
Polisiye vak’a deyip geçtiğimiz haberlere bakın. Okuyup dinlediklerimiz hangimizde dehşet duygusu uyandırmıyor ki? Öz annelerini üç
kuruş para için katleden çocuklardan tutun, sevgilisiyle birlikte olmak için eşini öldüren/öldürtmek için adam kiralayanlara, karısının rızasıyla üvey çocuğuna
tecavüz edenlere, öfkesi öz babasına tecavüz suçlaması yapacak raddeye varmış çocuğa kadar gidin. Ve bunların sadece su yüzüne vuranlar, kuvveden fiile çıkmış olanlar olduğunu, buzdağının altında çok daha vahim tablolar bulunduğunu unutmayın.
Trafikte ‘Neden bana yol vermedin’ tartışmasından
cinayet çıkan,
aile içi şiddetin
ahval-i adiyeden sayılıp TV magazin programlarına konu olduğu,
intihar, namus cinayeti, sahtecilik ve dolandırıcılığın herkesi çepeçevre kuşattığı, topluca irkilmemiz gereken bir tablo duruyor karşımızda. Emniyet yetkililerine sorarsanız, bu hadiseler eskiden de yaşanır ama medyaya intikal etmezdi, şimdi basın ilgi gösterdiği için tırmanma varmış gibi görünüyor, ama panik yapılacak bir durum yok!
Keşke doğru olsaydı bu, ama değil. Her 100 kişiden 15’inin sabıka kaydı olan, cezaevlerinin doluluk oranı 12
Eylül dönemindeki
rekor seviyeyi geçmiş, bu yüzden
Adalet Bakanlığı’nın cezaevlerinde ranza sistemine geçmek zorunda kaldığı; uyuşturucu kullanım yaşı ilk/ortaöğrenim seviyesine inmiş, üstelik yaygınlık açısından oranlar Batı
Avrupa ülkeleri seviyesine yaklaşmış bir
Türkiye var artık.
Ve belki daha önemlisi, suçların hukuki tanımı aynı olsa da içerdiği şiddet açısından niteliği dünle kıyaslandığında çok farklılaşmış durumda. Tecavüz suçlarında mağdurların yaşları çocukluk sınırına geriliyor, cinayetlerde
vahşet denilebilecek görüntüler ağırlık kazanma istidadında,
toplum tıbbın psikonevroz dediği histeri kıskacında.
Tablonun bir boyutu bu! Resmin diğer yanında ise şüphesiz suç kapsamında değerlendirilemeyecek, ama bence ahlaki çözülmenin gerçek işaretleri var.
Daha düne kadar, mahallelerde ihtiyaç içinde olduğu, her türlü
yardıma muhtaç olduğu bilinen kişiler bile durumlarının aleniyet kazanmasından rahatsız olur, örtülü yapılan yardımları ancak ısrar karşısında kabul ederlerdi. Şimdi ise ‘Neden ona var da bana yok’ diyen kalabalıklar çıktı. Ve yardıma talip olmak için ihtiyaç içinde olma hali, muhtaçlığın bilinir olmasından utanma duygusu yok oldu.
Gazete köşelerine bulaşan ve giderek en fazla okunan kalemlerin de katılma eğilimi içine girdiği mahalle kavgası/
ağız dalaşını, televizyonların eş bulma programlarını,
siyaset sahnesindeki seviye kaybını vs. de yukarıdaki resmin üzerine döktüğünüzde, bunun nasıl bir gelecek davet ettiğini tahayyül edebilirsiniz.
Yazının girişinde ifade ettim; gündelik sorunlarımız,
ekonomik kriz, seçim yarışı, AB meselesi,
Kürt meselesi,
Alevi meselesi,
Ermeni meselesi,
Ergenekon Davası elbette önemli. Ama yansıtmaya çalıştığım halin kazandığı ivmeyle devamı durumunda, önemli dediğimiz her şeyi ikinci plana itecek etkiler yapma gücünde dip dalga olduğu gerçeği de önemli.
Unutmamak lazım ki, başta
demokrasi olmak üzere inşasını arzuladığımız çağdaş yapının tek düşmanı değerler sisteminin çökmesi. Sosyolojik laboratuvar sayılabilecek Nazi iktidarı öncesi
Almanya’yı okuyun ne demek istediğimi anlarsınız. Bakarsınız öyle bir eksi-zirve noktasına gelinir ki, Ergenekon benzeri yapılanmalara gerek kalmaz. Akıverir avucumuzdan her şey.