Sezgilerine ve içgüdülerine güveniyor... Cahil cesaretine sahip olduğu için de her konuda rahatlıkla konuşuyor!’ desem, takıntı yaptığımı düşüneceksiniz.
Hayır, takıntı yapmış değilim.
Bilakis, seviyorum.
Evet, kurnazdır, çoğunlukla ‘mış gibi’ yapmaktadır, hafızasızlığımıza güvenmektedir, ‘en büyük’ olmanın şımarıklığıyla kalkışmaktadır, bu şımarıklığın verdiği temelsiz bir özgüvenle her konuda ahkam kesebilmektedir ama, son tahlilde ‘gerekli bir unsur’dur.
Onsuz bir medya ve
Hürriyet gazetesi düşünemiyorum.
Kimileri için de, ‘ekmek kapısı’dır elbette...
Ertuğrul Özkök ve saçmalıkları olmasaydı, ne yazacaktık, durduk yerde kime şarlayacaktık?
Haa... Hazım kapasitesi de oldukça yüksek bir ağabeyimizdir...
Çünkü, bir tür ‘karşılıklılık’ ve ‘yarar ilişkisi’ gözetmektedir.
Biz buradan ona çakacağız, o kendi mahallesinde ‘konuşulan adam’ haline gelecek ve bir tür ‘meşruiyet’ elde edecek. Biz ona giydirip ekmek parası kazanacağız, o ‘giydirmelerimizden’ bir ‘kişilik’ inşa edecek.
İki tarafın da işine gelen bir durum...
Bir yazısında,
Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’dan bahsetmişti. Daha doğrusu, mahut ikiliyi ‘tanıyor gibi’ yapmıştı.
Deniz Gezmiş saf bir romantikmiş... Mahir Çayan ise acımasız bir rasyonalist...
Birisinin
devrimciliği insanın hayatının başladığı yerde bitiyormuş... Ötekinin (yani Mahir Çayan’ın) ise insan canının alındığı nokta başlıyormuş...
Biri 1968’in romantik yanını, öteki ise gaddar tarafını temsil ediyormuş...
Böyle bir yazı...
Nerden icap ettiyse, ‘Mahir Çayan’ın
mavi gözleri vardı’ gibilerden anatomik ve yapısal bilgiler de sıkıştırmıştı araya... Ki, ne zaman, nerede, kime başkaldırdığını bilmediğimiz ama ‘Elveda Başkaldırı’ diye bir kitap yazabilmiş
Ertuğrul Özkök’ün, gerçekten de bir dönem ‘
muhalif’ olduğunu ve adı geçen ikiliyi yakından tanıdığını düşünebilelim.
Bu yazdıklarını sonradan yedirdiler kendisine...
Çünkü, ne Deniz Gezmiş’i görmüştü, ne de Mahir Çayan’ı tanıyordu.
Mahir Çayan’ın gözleri de mavi değildi üstelik... Yahut maviydi de, Özkök farklı bir
renk uyduruvermişti.
Eleştirdiğine bakmayın, Özkök Mahir Çayan’ı sever ve yüceltir...
Gazetesinin bazı yazarlarında da ‘hissedilir’ bir Mahir Çayan hayranlığı vardır.
Bunlardan biri, kendisini ‘devrimci’ olarak pazarlayan bir ‘sonradan görme’, film kahramanı ‘Muro’ya karşı Mahir Çayan’ı yalayan ve mücadelesini kutsayan bir yazı yazmıştı. Devrimci yoldaşlarını da, Muro’ya karşı, ‘asil bir devrimci duruş’ sergilemeye çağırmıştı.
Ne yapacaklardı?
Herhalde sinema basıp cam-çerçeve indireceklerdi. Yahut, Muro karakterini canlandıran çocuğu ‘asil duruş’ adına Teşvikiye’de kıstırıp bir güzel pataklayacaklardı.
Sözü nereye getirmek istiyorum?
Dün
Bostancı’da bir eve
operasyon düzenlendi.
Ergenekon örgütüyle ilişkili olduğu sanılan evde üç kişi bulunuyordu. Çatışma çıktı. Biri
emniyet amiri, toplam üç kişi hayatını kaybetti.
Hürriyet gazetesi (internet sayfasında) bu haberi nasıl verdi, biliyor musunuz?
Mahir Çayan’a yönelik operasyonla benzerlikler kurarak...
İnsanın, ilk elde, ‘Aman ne romantik... Oligarşiye karşı ne asil duruş...’ diyesi geliyor.
Bunu dedirtmek için mi böyle bir ‘benzerlik’ kurdular, bilmiyorum ama, Ertuğrul Özkök’ün yönettiği gazete, görüldüğü üzere, Ergenekon konusundaki özenli ‘mesafeliliğini’ ve nesnelliğini (!) koruyor.
E, biz de üzülüyoruz haliyle...