RUH HALİ...

Bir ülkede yirmibeş yıl savaş yaşanırsa o ülke zehirlenir. Toplumun dokusuna, insanların ruhuna kin ve öfke sızar.


Türkiye’de de yaşanan bu. Bugün eğer barışı gerçekten isteyenler varsa, bu barışı ilk arayacakları yer insanların vicdanı olacak. O vicdanlar lekelendi çünkü. Onlar temizlenmeden bir barış elde edilebileceğini sanmıyorum, elde edilirse de çok kalıcı olmaz herhalde. Onun için “jestlerin” çok önem kazandığı bir dönemdeyiz. Başbakanın vereceği sıcak bir demeç, PKK’nın çatışmaları durduracak bir eylemi çok etkileyici olacaktır. Devlet yöneticileri de PKK yöneticileri de “barışın ve savaşın” kendi “ellerinde” olduğunu sanıyorlar ama çok yanılıyorlar. Barış onların elinden çıktı. Karşılıklı yapılan propagandalar insanların zihnine yerleşti. Barışı, devletle PKK yapmayacak, barışı önce Türklerle Kürtler yapacak. Bu nedenle de “iki halkı” da ikna edecek sözlerin ve davranışların önem kazandığı bir zaman bu. Ne demek istediğimi daha iyi anlatabilmek için bir Kürt gencinin mektubunu yayımlıyorum. “PKK silahlı eylemcilerini sınır dışına çeksin” dediğim için beni sert bir şekilde eleştiriyor. Ama söyledikleri değil asıl o sözlerin arkasındaki ruh hali ürkütücü. “Önerdiğiniz barış modeline siz kendiniz inanıyor musunuz gerçekten merak ediyorum. Yok Tayyib’i toplu karşılayacakmışız, yok silahlı güçleri geri çekecekmişiz, oldu olacak anamızı Tayyib’in koynuna gönderelim. Bunu iyi anlayın, olacaksa onurlu bir barış olacak. Kimse kimseyi ezme, hakir görme ve üstünde egemenlik yapma gücünü kendinde görmeyeceği bir barış. Bu kadar mı zor Karayılan’ın dediği gibi ordu bizi insandan saydı, büyük bir lütuf ise en sağlıklısı halkların ayrılması yoksa zaten hiç bir zaman bir barış olmayacak. PKK bıraksa bile yeni gençler o silahı eline alacak. Her şeyden önemlisi Tayyip propagandasından vazgeçseniz. Yok bilmem istemiş de, yok bilmem halk karşılamamışta. Tayyip o sözü söyledikten hemen sonra derin devletin ayağa kalktığını sanki görmedik. İlk MGK toplantısında kulaklarının çekildiğini his etmedik, bir daha da hiç bir söz söylemediğini sanki siz bilmiyorsunuz. Ve her şeyden önemlisi Türkiyeniz’de sorumlu kimse yok, kabul edin siz çok başlı bir toplumsunuz. Başbakanınız seçilmiş siyasetçilerlen tokalaşmaz, onların önce kendileri gibi düşünsünler ister. Böyle ahmak bir toplumda böyle ahmak bir başbakanlan ve sizin gibi rüzgarın nereye savuracağı belli olmayan bir medyaylan silah olmazsa kimse adamdan saymaz Kürtleri. Silah doymuş ama siz silahsız yapamazsınız, genlerinizde daha o akıncı kanlar dolaşıyor. İstila et, yok et. Yok herkes kavga ediyor ama barışmasını da biliyor. Siz hem suçlu, hem de güçlü olmak istiyorsunuz. Bizi öldürün, topraklarımızı boşaltın, 17000 insanı faili meçhul edin, sonra da biz size gelelim öbür yanağımızı dönelim. Bu kadar mı aptalız bilmiyorum. İşin kötüsü gerçekten bilmiyorum bu kadar mı aptalım. Eğer PKK sizi dinlerse, bir Kürt olarak onlardan utanacağım, bir genç olarak da size söz Zarkavi’den daha kötü olacağım ve bütün insani duygularımı öldüreceğim.” Mektubu okudunuz. Şimdi bu çocuğun öfkesini ne yapacaksınız? Açıkça belli ki onun kafasında “Türkler” diye bir kavram var, Türklerin kendi aralarında fikir ayrılıkları olması, kendi aralarında Kürt meselesi konusunda ciddi biçimde ayrışmaları onun umurunda değil. O, Türklere kızıyor. Ve, Türklere gününü göstermek istiyor. İşin korkunç yanı ne biliyor musunuz? Aynen onun gibi düşünen ve konuşan milyonlarca da Türk olması. Bu Kürt genci barış için “PKK silahlı militanlarını sınır dışına çıkarsa” dendiğinde “yok bir de anamızı Tayyip’in koynuna gönderelim” diyorsa, birçok Türk de “Apo’yu da barış sürecine dahil edin” dendiğinde “yok bir de anamızı Apo’ya gönderelim” diyorlar. Çıldırma o noktada ki, bugün bizim Telesiyej’de de okuyacağınız gibi, TRT Şeş’te “PKK bayrağının rengini taşıyor” diye domates, biber, limonun yan yana konması yasaklanıyor. Başbakan, gazeteleri okuyor mu bilmiyorum ama birisi bu çocuğun mektubunu ona göstersin isterdim. Bugün başbakanın muhatabı artık ne Apo, ne Karayılan, ne de DTP’lilerdir. Başbakanın muhatabı bu çocuktur. Yakılan köyleri, hapsedilen amcaları, vurulan ağabeyleri, işkence gören ablalarıyla içleri nefret dolmuş bu çocukların kalbini kazanmadan barış öyle kolayından olmaz. Aynı durum Kürt yöneticileri için de geçerli. Bu çocuk gibi düşünen, Kürtlere karşı nefret dolu, bütün Kürtleri aynı kabul eden, hepsinden intikam almak isteyen Türk gençleridir artık Kürt yöneticilerinin muhatabı. Barış mı istiyorsunuz? Bu gençlere gidin. Onların içini yumuşatın, onların öfkesini dindirin, onları yatıştırın. Öfkeli çocuklar yarattınız, şimdi yüreğiniz ve aklınız yetiyorsa onların kalbini kazanın. Bakalım, onların kalbini kazanmak “öfkeli” demeçler vermek kadar kolay olacak mı?

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER