Berlin'de Postdam Üniversitesi'nde düzenlenen "Gelenek ve modernite arasında Müslümanlar-Kültürler arasında
köprü-
Gülen Hareketi" isimli iki günlük uluslararası konferansta, M.
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin tespitleri, tavsiyeleri, dünyaya bakışı, eğitim ve
diyalog çalışmaları hakkında çok önemli mesajlar verildi.
Konferansa Gürcistan'dan katılan tarihçi
profesör Giuli Alasania, M.
Fethullah Gülen Hocaefendi'yi ziyaretini de anlattıktan sonra şöyle dedi: "Gördüm ki, bu insan, derin bir sorumluluk duygusu taşıyor. Ama bu, sadece
Türkiye'nin ve Türk halklarının geleceğine yönelik bir mesuliyet duygusu değil. Bu insan, bütün dünyayı ve bütün insanlığı dert ediniyor. Dünya her zaman böyle büyük liderlere ihtiyaç duydu. Bu insanlar tarihin gerçek yapıcılarıdır. Bunlar farklı millet ve kültürlerden insanları etraflarında toplayabilirler ve söyledikleri farklı şekillerde yorumlanabilir. Çünkü onlar çoğulculuğa ve fikrî üretkenliğe imkân tanırlar." Alasania'nın bu tespiti bana çok önemli geldi. Senelerdir bizim şâhit olageldiğimiz gerçekleri bu tarihçi hanımefendi, sezmiş ve derinden kavramıştı. Hocaefendi'yi bu derinlikte anlayıp kavrayamayanlar pek çok meselede sathî kalırlar ve maalesef basit şeylere takılıp kalırlar. Evet asıl mesele budur: "Bütün dünya ve bütün insanlığın dertleri... Cihan nasıl huzura erecek ve selâmete çıkacak?.." Dar görüşler bir yandan, "Türkiye dururken niçin bütün dünyaya
açılım yapılıyor? Oralarda okul açmaya ne lüzum var?" derken, bazıları da "Dünyayı istila projesi olabilir mi?" endişesine kapılıyor... Ama okulların açıldığı o ülkelerin bazı istihbarat yetkilileri ise "Bu kadar
teknik takip yaptık, bir defa olsun ülkemiz aleyhine şakadan bile olsun bir söz ve davranışla karşılaşmadık... Bunların dürüstlük ve samimiyetine gönülden inanıyoruz!" demekten kendilerini alamamışlardır...
1998-1999 yıllarında bir diplomatın "Siz bir tarikat mısınız?" sorusuna, meselenin bir tarikat meselesi olmadığını anlattıktan sonra bu eğitim ve diyalog hareketine "bir cemaat" hareketi bile denilemeyeceğini, "Çünkü cemaat, aynı inançtan insanların meydana getirdiği bir topluluktur. Ama bakıyoruz ki burada başka dinden insanların da katkıları var.
Üzeyir Garih ve
İshak Alaton gibi insanlar eğitim yuvalarının inşasına
destek veriyor, Maroviç gibi kişiler, sözleri ve tavırları ile mânevî desteklerini sunuyorlar." diyerek
cevap veren bilgeliği bu münasebetle hatırlamış oldum.
Gazeteci ve
İslam bilimci Dr.
Rainer Hermann, "Fethullah Gülen'in anlattığı İslam, çatışma yerine, hoşgörüyü hedefledi... Siyasî iktidarı ele geçirme yerine, içinde
ibadet ve duayı öne geçirdi... Bu hareket diyalog ve hoşgörü kültürünün değerlerini oluşturuyor. Gülen, Türkiye'yi modernleştiriyor. Gülen'in sunduğu İslam, Batı için bir partner olmanın yanı sıra bir zenginleştirmedir. Bu hareketteki felsefede,
Allah rızasını kazanma esastır. Fikirlerin merkezinde
siyaset değil, insan var. İslam'ı içtimaîleştiren Gülen, Türkiye'nin modernleşmesine ve demokratikleşmesine çok büyük katkı sağladı." dedi.
Konferansın "Gala"sı
Hilton otelinde üç yüz kişiyi aşan bir topluluk içinde yapıldı. Prof. Dr. Thomas Michel konuşmasında, Allah rızasını merkeze alan ve dünyayı huzur adacıkları ile dolu bir güzelliğe çevirmeye gayret eden bu harekete olan sevgisini ve yakınlığını dile getirdi. Prof. Dr. Admiel Kosman ise konuşmasında Ercan Bey'le yaptıkları Türkiye gezisini anlattıktan sonra bir camiye gittiklerini, orada vaaz eden hocanın Hz. Musa ile ilgili Kur'an'dan naklettiği kıssalara hayranlığını ifade etti. Sonra da "Çok şaşırdım... Sanki bir sinagogtaydım, ne kadar çok müştereklerimiz var!
Gülen Hareketi bize bu gerçekleri öğretti. Bu anlayışa dünyanın ihtiyacı var." dedi.
Dünyanın, bilhassa Almanya'nın bu gerçekleri itimat ve itibar ettiği ağızlardan dinlemeye çok ihtiyacı var...