Zevkli, çekişmeli, tempolu, bol pozisyonlu, izleyenlere
futbol keyfi sunan aksiyon dolu bir maç oldu.
G.Saray,
Hagi döneminin en verimli futbolunu oynadı. Cesurdu, istekliydi, hırslı ve ataktı.
Kayserispor'un başlangıç temposunu hemen kırdı. Önce oyuna ortak oldu, ardından inisiyatifi ele aldı. Maç boyunca küçümsenmeyecek sayıda pozisyon yakaladı. Kayserispor gibi bu ligin en az gol yiyen ve en az pozisyon veren
takımı karşısında böylesi pozisyon zenginliğini yakalamak gerçekten takdir edilmesi gereken bir başarıydı. O pozisyonların önemli bir bölümünde Souleymanou gole izin vermedi. İkisinde top direkten geri geldi. Ama son vuruşların çok iyi olmadığı da altı çizilmesi gereken bir gerçekti. Elano'yla, Pino'yla, Kewell'la, Barış'la, Mehmet Batdal'la yakalanan fırsatlardan bir türlü G.Saray'ın beklediği gol gelmedi.
Evet, oyunun kontrolü ağırlıklı olarak G.Saray'ın elindeydi. Ancak Kayserispor'un yakaladığı fırsatların sayısı da küçümsenmeyecek ölçüdeydi. Hele sağdan Ömer'le gelişen ataklarda... Zalayeta'nın vuramadığı... Santana'nın her iki yarıda da karşı karşıya atamadığı... Ömer'in bir türlü
kaleyi tutturamadığı pozisyonlar da biraz becerikli bir takıma farklı galibiyet getirecek yoğunluktaydı.
Maç, özellikle ikinci yarısında tadından yenmeyecek bir kıvamı yakaladı. Top bir o kalede, bir bu kalede pozisyondan pozisyona dolaştı. İki takımın da orta alanda
baskı uygulamaması, bu bölgelerin kolaylıkla aşılması, takım savunmalarının güçlü tutulmaması iki kale önünde sıklıkla
tehlike oluşmasını sağladı.
Trabzonspor'un evinde puan kaybetmesi hem Kayserispor hem de G.Saray'ın kazanma iştahlarını artırmıştı. Kayserispor, kazandığında lideri yakalayacaktı. G.Saray ise çok gerisinde kaldığı zirveye en azından 2 puan daha yaklaşacaktı. Ama ikisinin de hevesleri kursaklarında kaldı. Bu öylesine enteresan bir maçtı ki... Kaçan fırsatlara baktığınızda kim kazansa hak etmiş sayılacaktı. Kaybedene ise yazık olacaktı. Beraberlik iki takımın da işine yaramadı. Golsüz bir oyunun bu denli keyifli geçmesi, her zaman rastlanmayacak bir olaydı. Dolayısıyla da dünün kazananı sahada mücadele edenler değil, izleyici safında yer tutanlardı.