Türkiyeli komünistler ve Nâzımperestler, âdeta kudurdular. Çünkü putlarına dokundum. İlkel insanlar, putlarına dokunulmasına katiyyen tahammül edemezler. Köpüren ağızlarla sövmeye başlarlar.
Kütüphanemde üçyüzseksenbeş şiir kitabı var. Nâzım’ın bütün şiir kitapları onların arasında. Ayrıca onun: Kan Konuşmaz ve Yaşamak Güzel Şeydir Kardeşim romanlarını da gözden geçirdim. 1980 yılından itibaren, yeni Türk Cumhuriyetlerine on defa gidip geldim. O cumhuriyetleri anlatan yüzbir TV programı hazırladım ve sundum. Oralarda, soyumuzun şairleriyle, yazarlarıyla, fikir ve sanat adamlarıyla Nazım Hikmeti de konuştum.
Azerbaycan’da bana dediler ki:
“Nazım, yedi yaşında öldürülen bir
Japon kızına şiir yazdı. Onun ağzıyla dünyaya seslendi. İyi mi etti? Elbette iyi etti. Ama buraya geldiği zaman, biz ona anlattık ki, Lenin ve Stalin de 140 bin Azerbaycan
Türkü’nün öldürülmesine göz yumdular, emir verdiler, üzerimize Ermenileri ve Rus ordularını saldılar. Bizim nice şairlerimiz, yazarlarımız, âlimlerimiz Stalin’in zulmüne uğradı. Bunları bir bir Nazım’a anlattık. Ama o bizim büyük felaketimiz için değil bir şiir, bir mısra bile yazamadı. Niçin? çünkü Japon kızını Amerikalılar, bizim 140 bin canımızı da Ruslar öldürdüler. Nazım Hikmet Rus’un kanlı zulmüne çıt çıkaramadı.
Moskova bir gecede bir milyon Ahıska Türküyle
Kırım Türkünü yerlerinden yurtlarından etti. 500 bin Özbek kardeşimizi katletti. Nazım bu
cinayetler karşısında ağzını açamadı. Çünkü çok korkaktı. O Türkiye’de 12 yıl
hapis yattı. Burada da 13 yıl göz hapsinde yaşadı. Sonunda: “Ben eşeklik etmişim” dedi ama iş işten geçtikten sonra...
Nazım milletimizin, dilimizin dinimizin, vatanımızın en kanlı düşmanı Stalin’e secde etti. Stalin de onu adam yerine koymadı. Nazım’ı, evinin içinde bile göz hapsinde tuttu. Bize karşı kullandı.”
Nâzım Hikmet üzerinde büyük oyunlar oynanıyor. Oyuncuların maksatları şiir değildir, edebiyat değildir. Maksatları, Nâzım Hikmet vesilesiyle, gençlerimizi Komünizm çıkmazına çekmektir. Türkiye’yi yeni baştan 1980 öncesine sürüklemektir. Yeniden beşbin gencimizin kanına girmektir.
Çeşitli zaaflarına rağmen, Nâzım Hikmet 24 ayar bir komünistti de. Eğer o, Komünizmin 1990 yılındaki gümbür gümbür yıkılışını görseydi ya bir
kalp krizinden ölüp giderdi veya derhal
intihar ederdi. Öylesine mükemmel bir komünistti. Şu mısraları, onun Piyer Loti şiirinden alıyorum:
“Bıktık be bıktık/İçinizden biri/Can verebilecekse bile/Açlıktan ölen öküzümüze/Burjuvaysa eğer/Gözükmesin gözümüze.”
Basitliği, bayağılığı, iptidâiliği görüyor musunuz?
Peki Nâzım Hikmet, fakir bir aileden mi geliyor? Bin kere hayır! O bir
paşa torunu. Dedesi Nâzım Paşa,
Boğaziçi burjuvazisinden. Babası Hikmet Bey,
Süreyya Sineması Müdürü. Annesi Celile Hanım, yıllarca
Paris’te yaşayan bir sosyete güzeli. Dahası var: Nâzım’ın
Polonya’da yaşayan, bugün de Borjenskilerolarak bilinen akrabaları, Polonya burjuvazisinin kalburüstü kişileri. Ama Nâzım Hikmet, burjuvazi düşmanı, fakir fukara edebiyatçısı ha?
Nâzım Hikmet zihniyetiyle yaşayanlar, millî birliğimizin ve bütünlüğümüzün amansız düşmanlarıdırlar.