Ziyaret yazıları: Hocaefendi ve Çağlayan dergisi
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin misafirlerini kabul ettiği salondayız. Çok kıymetli bir talebesinin elinde Çağlayan dergisinin son sayısı var. Bir tane de ben aldım ve derginin sayfalarını çevirmeye başladım. Önce “Bir demet yol mülahazası” adını taşıyan başyazı… Üç bilimsel makalenin ardından, merhum Ali Ulvi Kurucu’yu anlatan bir yazı… Bediüzzaman Hazretleri’nin “Tarihçe-i Hayat’ına önsöz yazan ve Bediuzzaman’ın ifadesiyle çağının mühim bir İslam alimi…
Yıllar önce Ertuğrul Düzdağ tarafından yayınlanan hatıralarını hayranlıkla ve istifade ederek okuduğum, hayatını Medine’de geçiren nurani zat Ali Ulvi Kurucu… “Sizler benim kabul edilmiş dualarımsınız” diyerek dine hizmet eden nesilleri selamlayan Ali Ulvi Kurucu…
Çağlayan’ın sayfalarını çevirmeye devam ettim. Almanya’da vefat ettiği ana kadar bütün ömrünü hizmet yolunda geçirdiğine şahit olduğumuz merhum Mehmet Ali Şengül’ün “Kazanma ve kaybetme kuşağında insan” adını taşıyan makalesi… Derginin tam ortasında Kalbin Zümrüt Tepeleri’nden “Haya” bahsi…
Bir bilimsel makale daha, ardından da mutasavvıf ve bestekar Ahmet Avni Konuk’u anlatan uzun bir yazı… Ve Profesör Mehmet Ateş’in “Hicret diyarlarında kök salmak” başlıklı yazısı… Bunların haricinde biri Mehmet Akif Ersoy’dan olmak üzere üç şiir ve Türkiye’de hizmet insanlarının yaşadıklarını anlatan güzel bir yazı…
Ben Çağlayan dergisine, “Hizmet fikriyatının hülasası”, özeti olarak bakıyorum. Hizmet Hareketi’nin prensiplerini Çağlayan dergisi sayfalarındaki yazılarda görebilirsiniz. Hizmet’in vermek istediği mesaj nedir, hizmet düşüncesi neleri kapsıyor sorularının cevaplarını da…
Hocaefendi’yi son ziyaretimiz, Çağlayan dergisinin gelecek sayısında yer alacak yazılar için yapılan görüşmeye denk geldi. O akşam Çağlayan dergisinin yöneticileri oradaydı. Hocaefendi derginin tirajını merak etti, “22 bin” cevabını alınca, “İnşallah 100 bin de olur” dedi.
Sadece bizim tarihimizde değil, dünyanın birçok ülkesinde dergilerin çok önemli bir fonksiyonu var ve günümüzde bu devam ediyor. Tabiri caiz ise her jenerasyonu, her nesli sembolize eden bir dergi var. Bizim tarihimizde Sebilürreşad, Büyük Doğu, Şule, Hareket, Sızıntı dergilerinin ayrı bir yeri var. Şimdi de Çağlayan dergisi var.
Hocaefendi, 1979’dan 2016’ya kadar 37 yıl boyunca Sızıntı dergilerine başyazılar yazdı, Sızıntı yayın görüşmelerinde hazır bulundu. En zor zamanlarda bile Sızıntı dergisi yayınını sürdürdü, hemen her ay bu yayın görüşmeleri yapıldı ve Hocaefendi başyazıları yazmaya devam etti. Bazen ancak bulabildiği çimento kağıtlarına yazarak… Üzerinde uzun uzun durulması ve düşünülmesi gereken bir hadisedir bu 37 yıllık kesintisiz yayın faaliyeti…
Çağlayan dergisinden önce Sızıntı, Hizmet fikriyatının hülasası idi… Bizleri aksiyona ve tefekküre davet eden deruni başyazıları, din ve bilimin buluştuğu makaleleri, edebiyat ve tasavvuf bölümleri, Hizmet’in vizyonunu ve misyonunu ortaya koyan diğer kısımlarıyla…
Hocaefendi’nin Sızıntı dergisi başyazıları “Çağ ve Nesil” adını taşıyan dokuz kitaplık bir seride toplandı. Çağlayan dergisinde yayınlanan ilk on beş başyazısı ise, bu serinin onuncu kitabı olarak yayınlandı ve “Hakka Adanmışlar Yolu” adını taşıyor. Hocaefendi, Çağlayan dergisinin aylık yayın görüşmesiyle aslında hepimize çok önemli bir mesaj veriyor: Hizmet Hareketi’nin, Hizmet fikriyatının bu dönemde bayraktarlığını Çağlayan dergisi yapacak…
Hocaefendi’nin vurguladığı gibi inşallah Çağlayan’ın 100 bin tiraja eriştiği günleri göreceğiz. Unutmayın, Sızıntı 800 bin tiraja ulaşmıştı. Geçtiğimiz hafta Hocaefendi’ye yaptığım ziyarette, verdiği en önemli mesajın “entegrasyon” olduğunu söyleyebilirim. Hizmet insanlarına, göç ettikleri diyarlarda oranın insanları ile entegre olmayı salık veriyor Hocaefendi… Bulunduğumuz her yerin bir Hizmet diyarı olduğu düşüncesiyle…
Hizmet Hareketi 40 yıldır bütün dünyada bu entegrasyon düşüncesi ile hareket ediyor. Entegrasyon ne kadar lüzumlu ise, herhalde asimilasyon o kadar yanlış… Galiba şu anda önümüzdeki tehlikelerden biri, yeni nesillerimizin beslenme kaynaklarımızla yeterince iç içe olmamaları ve zihnen asimile olmaları… Asimile olunca orijinal kimliğinizi kaybediyorsunuz ve doğal olarak başkalarına sunacağınız herhangi bir mesajınız kalmıyor.
Hocaefendi’nin vurguladığı bir diğer husus, Hizmet mensuplarının bulundukları her diyarda birer güven ve emniyet insanı olduklarını temsille göstermeleri… Her zaman vurguladığı gibi Hizmet bir emanet ve bu emaneti gözümüz gibi korumak, bu emanet üzerinde titremek vazifemiz var. Bu emanete zarar verecek, insanlarda şüphe uyandıracak her türlü hareketten kaçınmak tarihi vazifemiz…