Düşüncelerinden dolayı bir insanın başına olumsuz bir durum geldiğinde iki şeye bakılıyor ve yanlış yapılıyor. Hangi ideolojiye ve siyasi görüşe sahip ya da kişilik özellikleriyle nasıl bir adam? Oysa insanların kişiliklerine, şahsiyetlerine sahip çıkmak, kefil olmak başkadır, ifade özgürlüğüne sahip çıkmak başkadır. Çok sevmediğiniz bir insan susturulmak isteniyorsa ona sahip çıkmanız kendinize duyduğunuz saygının bir gereğidir. İdeolojik olarak farklı noktada durduğunuz, siyasi görüşüne katılmadığınız insanlar düşüncelerinden dolayı tehdit ediliyorsa, yapmanız gereken
baskı ve şiddeti kınayarak tehdit edilen kişinin yanında yer almaktır.
PKK'nın Perver, Miroğlu, Metiner ve Kızılkaya'yı ölümle tehdit etmesi üzerine yazılıp çizilenler bu iki kaygının eseri olmamalıdır. Ortada yalnızca düşünce özgürlüğüne değil, cana kastetme durumu varsa, tepkisiz ve duyarsız kalmak sadece düşünce namusunu zedelemez aynı zamanda insanlığı da tahrip eder.
Şivan Perver'e yönelen
terör tehdidi üzerine PKK çevresinden yükselen eleştiriler, itibarsızlaştırma amacı taşıyor. Kişileri itibarsızlaştırarak düşünceyi itibarsızlaştırma yaklaşımının son örneğini Perver olayında görüyoruz. PKK'nın
yandaş siteleri, Perver'in maddiyatçı olduğunu,
iktidar yalakalığı yaptığını, davasını sattığını iddia ediyorlar.
Kürt kesimi içinde 'idol' haline gelen, Kürt gençlerinin Kürtçe'yi sevmelerinde önemli katkıları olan bir sanatçının itibarsızlaştırılarak devre dışı bırakılması aynı zamanda Kürt kültürüne
darbe vurmak anlamını taşır.
PKK'nın Perver'le ilgili yürüttüğü kara
kampanya, onun canına kastetmek kadar kötüdür. Perver'in nasıl bir insan olduğu burada önem taşımıyor. Perver'in ne yaptığı, nasıl hizmetler ettiği ve bugün niçin susturulmaya çalışıldığı önem taşıyor. Düne kadar kahraman görülen bir kişi bugün
hain olarak lanse ediliyorsa bunun inandırıcı bir tarafı olamaz. Perver gibi sanat adamları, kişilik özelliklerini aşan bir şahsiyete dönüşmüşlerdir. Böyle bir insanı itibarsızlaştırmak veya ortadan kaldırmak, onun kültürel kimliğini ve önemini yok edemez.
İnsanların beşeri özelliklerine takılıp, sahip oldukları misyonu görmezden gelmek büyük bir yanlıştır. Tarihe geçen nice büyük şahsiyet, yaşadığı dönemde huysuz, cimri, geçimsiz, asabi, kıskanç, kibirli olarak bilinmiştir. Çevresindeki insanlar, bu beşeri özelliklerde takılıp kalmıştır. Oysa bu şahsiyetlerin zamanını aşan mahiyette tarihi bir önemi olabilir. İnsanları, kişisel olumsuzluklarıyla değil ortaya koydukları eserle, mücadeleyle, misyonla değerlendirmek gerekir.
Dün
Cengiz Çandar, 'Bir Dil Niye Kanar' adlı eserinden alıntı yaparak Kızılkaya'nın yüreğinden konuşan bir yazar olduğunu vurguladı. Aynı şekilde Metiner de, Miroğlu da, Şivan da yüreğinden gelen sesi haykıran isimlerdir. Yüreğinden konuşan insanlar 'yürekli' insanlardır. Onlar doğru bildiklerini, doğru inandıklarını konuşurlar. Bir toplumun vicdan dili tehdit altında olursa, hak ve hakkaniyet örtülmeye çalışılıyor demektir. Silahla insanları susturmak mümkündür ama vicdanlar asla susturulamaz.
PKK'nın Kürt yazarları susturmaya çalışması yeni bir durum değildir. Bundan önce de Ümit
Fırat gibi bir çok yazar baskı altına alınmış,
Kemal Burkay gibi niceleri de Apo'nun kötü sözlerinden nasibini almıştır.
Öcalan sadece PKK dışında kalan Kürtleri tehdit etmiyor, bugüne kadar BDP içindeki bir çok isim Öcalan'ın hakareti ve tehditine maruz kaldı. Örneğin
Ahmet Türk, Samsun'daki
yumruk hadisesi sonrasında popülaritesi artıyor diye hakaretlere uğradı, Osman
Baydemir açıkça tehdit edildi. Siyaset ve kültür adamları yanında doğrudan Kürtlerin kendisi PKK'nın baskı ve şiddetine sistematik olarak maruz kalıyor. Kepenk
kapatma eylemleri veya çocukların okula gönderilmeme eylemleri sürekli PKK'nın
halk üzerinde baskıda bulunmasına sebep oluyor. Haraç alma, tehdit etme,
dövme, yakma gibi eylemler PKK'nın bölgedeki rutin yöntemleri...
Mesele PKK'nın iş yapma tarzıyla alakalı... Bir
terör örgütü söz konusu olunca her türlü muamele de
terörist yöntemlere dayanıyor.