12 Haziran seçimlerinde BDP,
CHP ve MHP
tutuklu sanıkları
aday göstererek KCK,
Ergenekon ve
Balyoz davalarıyla
siyaseti ilişkilendirecek bir adım atmış oldular. BDP ve CHP'nin tavrı aday gösterdikleri isimler üzerinden bu davaları delmek, sulandırmak, Başbakan'ın tabiriyle 'yargıda yarma harekatı" yapmak'tı. MHP ise Engin Alan'ın sembolik önemine gönderme yapmaya çalıştı, ama doğrudan yargı sürecine yönelik bir
hesap içindeymiş gibi görünmedi. Bu partilerin
doğal olarak tavırları da farklı oldu. CHP
yemin boykotu, BDP
Meclis boykotu yaparken, MHP yemin şartını yerine getirip Meclis çalışmalarına katıldı.
Gelinen noktada CHP yemin ederek yasama faaliyetlerine katıldı, BDP ise sorunu aşma noktasında... CHP ve BDP kendi önlerine ördükleri
duvarı, AK Parti'ye yıktırmaya çalıştılar, netice alamayınca AK Parti'nin pozitif katkısıyla duvarın üzerinden atlamaya çalışıyorlar. Siyaseten baktığımızda bu iki partinin de yanlış hesap yaptıkları görülüyor. Dayatmada bulunma, 'ya hep ya hiç' gibi restler çekme yanlış bir siyaset tarzıydı. Meclis'te çözüleceğine inandığınız bir meselede Meclis boykotu yapmak diğer partilerin inisiyatifine teslim olmak demektir.
CHP'nin tavrı, 'liderlik sorununu' bir kez daha gözler önüne serdi, ortada ciddi bir çapsızlık ve vizyonsuzluk olduğunu gösterdi. Rest çeken ana muhalefet partisi, bir adım sonra rakiplerinin jestine muhtaç hale geldi. Diz çöktürme gibi iddialı çıkışlar kısa sürede anlamsızlaştı. Deniz
Baykal da '
kriz siyaseti' yapan bir liderdi ama kendi ürettiği krizlerin içinde boğulmuyordu. Kılıçdaroğlu, iyi bir kriz
yönetici olmadığını da ortaya koydu.
Bir liderin iyi kriz yöneticisi olduğu iki şekilde belli olur. Ya krizleri ortaya çıkmadan önler, kendisinin sıkıntı yaşayacağı krizler çıkarmaz. Ya da harici sebeplerle ortaya çıkan krizleri kendi zararına olmayacak, faydasına olacak şekilde idare eder. Krizi öngörememek basiretsizliktir, çıkan krizi yönetememek başarısızlıktır.
İyi kriz yöneticileri aklına estiğinde kriz çıkarmadıkları gibi, bir kriz ortaya çıktığında hemen panikleyip 'aman sorun büyümesin, hemen bir yol bulalım' diye aklına ilk geleni yapmazlar. Yüksek perdeden açılan bir kriz düşük perdeden neticeleniyorsa kayıpla sonuçlanan bir hesap hatası yapılmış demektir.
BDP, CHP'ye göre krizlere karşı bağışıklığa sahiptir. Marjinal partilerin kriz siyaseti yapması daha kolaydır. Gelinen noktada BDP için de Meclis ve
yemin boykotu yapmak zarar verici, ön kesici bir mahiyet taşımaktadır. Siyasi
sistem açısından sadece ana muhalefet partisinin yasama faaliyetlerinin dışında kalması değil, BDP gibi partilerin sistem dışında kalması da uygun değildir. BDP'nin kendi önüne ördüğü duvar, CHP'ninkinden büyüktür. Ancak yeni dönemin ruhu ve sürecin taşıdığı önem, bu duvarı da anlamsızlaştırmaktadır. BDP, yeni anayasanın tartışıldığı,
Demokratik Açılım sürecinin yeniden hız kazanacağı böyle bir dönemde Meclis'te olmalı, sürecin içinde yapıcı roller üstlenmelidir. Önümüzdeki fırsatların büyüklüğü, sorun olarak büyüttüğümüz diğer konuları küçültmekte, önemsizleştirmektedir. BDP, 12 Eylül'deki anayasa değişikliği referandumunu boykot ederek büyük bir hata yapmıştı. Eğer yeni anayasa konusunda kendisini Meclis'in ve sürecin dışında bırakırsa kimseye izah edemeyeceği daha büyük bir tarihi hata yapar.