Ceylanların sessizliği


İki kocaman zeytin tanesi... Ceylan’dan geriye kalan yegâne vesikalık fotoğraftan bize bakan kapkara iki üzüm. Okulda çekilmiş olmalı bu fotoğraf. Herhalde, makinenin flaşı patlayınca kamaşmıştı gözleri... Kapatıvermişti. Fotoğrafçı uyarmıştır, sanırım. O da bu kez gözlerini kocaman açmış, ıssız bir orman yolunda ansızın beliren bir arabanın farlarına yakalanmış ceylan misali bakmıştır. Ya da belki her zaman, her şeye böyle bakıyordu Ceylan... Merak, hayret ve korkunun tuhaf bir karışımıyla gözlüyordu hayatı. Bilmiyorum; hiç bir zaman bilemeyeceğim. Ceylan artık yok. 14 yaşında ansızın sona eren hikâyesini, üç gündür Taraf’ın manşetinde okuyorsunuz. 28 eylül günü, Diyarbakır Lice’ye bağlı Şenlik Köyü Hambaz Mezrası’ndaki evinden koyun otlatmaya çıkmış Ceylan. Çıkarken, “N’olur makarna yap” demiş annesine... Beş dakika sonra, gökten üzerine ölüm yağmış. Ya havan mermisiyle ya da roketle vurulmuş gencecik bedeni; paramparça olmuş. Annesi Saliha, evden çıkıp Ceylan’ına koşmuş ama kızının olması gereken yerde, onun dizlerini ve ellerini bulmuş sadece. Ceylan’ı artık yokmuş. Havada dağılan vücudundan geriye, otlara bulaşmış, ağaç dallarına takılmış parçalar kalmış. O parçaları elleriyle toplamış kadın; eteğine koyup taşımış... Saliha Önkol, böyle anlatıyor kızını kendisinden alan vahşeti. Taraf Diyarbakır Temsilcisi Faruk Balıkçı’ya ve kendisine taziye ziyareti yapan DTP milletvekillerine, Ceylan’ın korkunç sonunu tarif ettikten sonra soruyor: “Ben buna nasıl dayanacağım? Kızımın hesabını kim kimden soracak?” Evet, kimden sorulacak bu hesap? Hambaz Mezrası’nın görüş mesafesindeki Tapantepe Jandarma Taburu’ndan yapılan tek atışla vurulan Ceylan’ın canının hesabını kim verecek? Öyle bir devletimiz var mı ki bizim? Koyun otlatan bir Kürt kızını vurduktan sonra tam anlamıyla firar eden; bir askerî taburla iki karakolun çevrelediği olay mahalline “güvenli değil” diye yetkili göndermeyen; Ceylan’ı vuran silahın niteliğini ve kime ait olduğunu ortaya çıkartacak incelemeyi yapmayan; karakolun nizamiyesinde küçük kızın cesedinin parçalarına bakıp alelacele bir adlî rapor tutturarak “otopsi gereksiz” diyen, sonra da “olay unutulsun” diye bekleyen bir devlet, bu cinayeti aydınlatmak isteyen bir devlet midir sizce?.. Bugüne dek, kendi eliyle ya da kendi ihmaliyle sonlanan nice hayatın hesabını vermeyen bir devlet... Bir Kürt kızının gökten üzerine yağan ölümle yok olmasını “haber” bile saymayan bir medya... Ve biraz da bu devletle bu medyanın vicdansız ittifakı sayesinde yıllardır akan kan... Şimdi, bu kanı durdurmaya niyet eden hükümete sormak istiyorum... Demokratik açılımlarla Kürt meselesine çözüm bulmaktan, 25 yıllık savaşı bitirmekten söz eden ve samimiyetlerine inandığım İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sormak istiyorum: Niye Ceylan’a sahip çıkmıyorsunuz? Ölümünü engelleyemediniz, niye ölüsüne saygı göstermiyorsunuz? Niye Hambaz’a yetkili göndermediniz? Niye Ceylan’ın annesi Saliha’yı ve Önkol ailesinin diğer fertlerini arayıp acılarını paylaşmadınız? Niye onlara, “kızınızın ölümüne kimin sebep olduğunu bulacağız, adaleti işleteceğiz, sorumlusunu cezalandıracağız” demediniz? Lice Kaymakamı’nı, Diyarbakır Valisi’ni neden hemen devreye sokmadınız? Ve niye, Saliha Önkol’un feryadına DTP milletvekilleri dışında kimse kulak vermedi? Bakan Atalay’a, Başbakan Erdoğan’a, Cumhurbaşkanı Gül’e sormak istiyorum... Şimdi, Saliha Önkol sizin demokratik açılımınıza nasıl inansın? Kızının kara gözlerine bir daha hiç bakamayacak olan bu acılı anne, kızının ölümü üzerine bir tek kelime bile sarf etmeyen sizlerin samimiyetinize, iyi niyetinize, kararlılığınıza ve cesaretinize nasıl ve neden güvensin? Sayın Atalay, Sayın Erdoğan, Sayın Gül... Ceylan’dan kalan bu yegâne vesikalık fotoğrafa bakınca sizin de içiniz parçalanmıyor mu? Yoksa sizler de mi, devletiyle medyasıyla Ceylan’ın ölümünü umursamayan bu sisteme uyum sağladınız? Ceylanların sessizliğine siz de mi alıştınız?
<< Önceki Haber Ceylanların sessizliği Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER