Referandum hayırlara vesile olacak, göreceksiniz. Bunu, sadece toplumun çoğunluğunun
Anayasa değişiklik paketine “
evet” diyeceğine inandığım için söylemiyorum. Oyum hiç tereddütsüz “evet” ve 12 eylülde sandıktan “evet” çıkacağına dair kuvvetli bir ümidim de var. Ama sonuç “evet” de olsa, “hayır” da olsa, bu
referandumun asıl işlevini,
Türkiye’de bir süredir yaşanan siyasi kırılmayı belirginleştirmesinde, zihniyet dönüşümünü sağlamlaştırmasında görüyorum ben. “Laik” kesimdeki bir grup insan, olan biteni tam kavrayamadığından olsa gerek, “Karpuz gibi ortadan yarıldık, acayip kutuplaştık” diye şikâyet ediyor bu durumdan. Yaşanan dönüşümü ve bu dönüşümün, son tahlilde vesayetçi rejimin “laik” muhafızları için kaçınılmaz bir mağlubiyet anlamına geldiğini içten içe anlayanlar ise, ya “Üff, çok sıkıldım, şu 12 eylül geçse artık...” diye hakikatten kaçmaya çalışıyor ya da hırçın,
saldırgan, bedbaht bir halde, ceplerinde yumurtayla çıkıyorlar sokağa.
Türkiye için hayırlı ama bu “laik muhafızlar” için ziyadesiyle sancılı bir yenilme, yalnızlaşma ve yenildiğinin, yalnızlaştığının farkına varma süreci bu. Evrensel anlamıyla laikliğe taban tabana zıt, sahte bir “
laiklik” anlayışını adeta din gibi benimsemiş, bir kısmı kendisini “solcu” sanan, yüzleri sözüm ona “Batı’ya dönük,” güya “
modern” bir güruh, içinde yaşadığı toplumun, kendisine rağmen, üstelik de kendisine en “uzak” unsurlarının öncülüğünde değiştiğini, bu sayede belki de ilk kez gerçek anlamda modernleştiğini, Batılılaştığını görüyor ve bunu hazmetmekte epey zorlanıyor. “
Hayırcı” cephenin medyatik numunelerini televizyonda izlemek bu hazım zorluğunu anlamak için yeterli.
Dahası, bu kesim, kendi “laik” cemaat yapısının nihayet ciddi biçimde parçalandığını ve bu cemaatin içinden, evrensel anlamına uygun hakiki bir laikliği, Batı’daki olgunlaşmış haliyle ileri bir demokrasiyi talep eden ve bu talepleri, toplumun, kendisine en “uzak” unsurlarıyla birlikte ilerletmekten gayet memnun bir grubun çıktığını görüyor artık. “Hayırcı” cephenin, en çok bu gruba, yani “içlerindeki evetçilere” öfkelenmesini
doğal karşılamak lâzım. Aynadaki yansıması, sahip olmak istediği imaja uymayan insanların aynayı taşlaması gibi bir durum bu.
Avrupa’nın da bu öfkeden nasibini alması şaşırtıcı değil. Kemal Kılıçdaroğlu’nun, referandumda “evet” yanlısı olan
Avrupa Birliği temsilcileri için, “Kapalıçarşı’dan
hediye karşılığı ‘evet’ diyorlar” sözünü sarf edecek kadar kendini küçültmesi gerekmiyordu tabii ama oldu işte! Kılıçdaroğlu, hiç olmazsa malûm bir “devletçi.” Ama bugüne dek “
darbe karşıtı, değişim yanlısı, solcu, demokrat, modern, Batılı, Avrupa Birliği yanlısı vesaire vesaire” diye ortalıkta dolaşırken, şimdi referandumda “hayır” diyerek statükocu tavır alan “laik” rejim muhafızlarının, Avrupa’nın aynasındaki halleri daha da acınası geliyor bana. Avrupa’nın referandumda ne dediği çok açık zira. Avrupa tereddütsüz “evet” diyor.
Nitekim,
Avrupa Birliği Komisyonu Genişleme Dairesi Genel Müdürü Michael Leigh’nin, bir süre önce Brüksel’e “Niye paketi destekliyorsunuz” diye sitemkâr bir
mektup gönderen “laik, modern, Batılı vesaire” bir grup Türkiyeliye cevaben, AB Genişleme Komiseri
Stefan Füle adına yazdığı 6 eylül tarihli mektup dün açıklandı. Brüksel’in “evetçi” tavrı konusunda kuşkuya yer bırakmayan bir metin bu.
Leigh, “Doğru yönde atılmış bir adım” diye nitelendiriyor paketi ve bu paketle, Avrupa Birliği’nin ilerleme raporlarıyla, Katılım Ortaklığı Belgesi’nde vurgulanan sorunlara çözüm getirildiğini maddeler halinde kayda geçiriyor. Leigh’nin şu sözlerini bir kenara yazın: “
Ombudsmanlık kurumunun kurulması; askerî
mahkemelerin yetkilerinin sadece askerî konularla sınırlandırılması; kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve engelliler için pozitif ayrımcılık ilkesinin getirilmesi; memurlara toplu
sözleşme ve toplu pazarlık hakları verilmesi AB’yi sadece mutlu eder...
HSYK tabanı genişletiliyor, akademi, barolar ve ilk derece mahkeme hâkimleri de bu yapıya ekleniyor dolayısıyla AB’nin yıllardır öncelik olarak tespit ettiği gibi yargı bütün olarak daha da temsilî bir hüviyet kazanıyor... Hâkimler ve savcıların performansını değerlendiren adlî müfettişler bundan böyle Bakan’a karşı değil, HSYK’ya karşı sorumlu hale getiriliyor.”
Leigh, ayrıca HSYK’ya Adalet Bakanı’nın
başkanlık etmesi ve HSYK’nın teftiş yetkilerinin Adalet Bakanı’nın yetkisine bağlı hale getirilmesi konusunda uygulamayı yakından takip edeceklerini belirtiyor. Son olarak da, Türkiye’nin reform serüveninin bu paketle noktalanmayacağını hatırlatıyor.
Leigh’nin mektubu, Avrupa’nın tavrını ortaya koyan bir başka açıklamayla desteklendi dün. “Laik, Batılı, modern vesaire” kesimin, anayasa değişiklik paketine muhalefetin dayanağı yapmak için çok uğraştığı
Venedik Komisyonu’nun Başkanı
Gianni Buquicchio, STV Haber’de
Selçuk Gültaşlı’ya konuştu ve aynen şöyle dedi: “Eğer referandumda ‘hayır’ çıkarsa bu Türkiye için çok kötü bir an olacak.”
Venedik Komisyonu Başkanı, “evet” çıkması halinde, bunun Yüksek
Yargı’daki kast sistemine son vereceğini anlattı; paketteki HSYK ve
Anayasa Mahkemesi düzenlemeleri konusunda hiçbir endişe taşımadıklarını belirtti; Türkiye’deki “laik, Batılı, modern vesaire” güruhun “
sivil diktatörlük” hezeyanına ise kavramın saçmalığından yola çıkan okkalı bir
cevap verdi.
Buquicchio’ya sadece bir noktada katılmadım; “Sandıktan ‘hayır’ çıkarsa Türkiye geriye gider” derken yanılıyordu bence. Zira sandıktan “hayır” çıkmaz ya, deyin ki çıktı, Türkiye yaşadığı bu kırılmadan sonra geri gitmeyecektir artık. “Laik” kesim hiç bu kadar bölünmemişti zira; sözüm ona “modern, solcu, Batılı” rejim muhafızları, Avrupa’nın aynasında hiç böyle çıplak kalmamıştı.