Adı katliam...


Başbakan Erdoğan dürüst davrandı, dün Dersim’den söz ederken resmî dili terk edip doğru konuştu... 1937 ve 1938’de “isyanı bastırmak” bahanesiyle düzenlenen askerî harekâtı, devletin değil halkın ona verdiği adla andı: “Dersim Katliamı.” Bu topraklarda devlet eliyle gerçekleştirilen en kanlı katliamlardan biri olan bu olayın, yetmiş küsur yıl sonra, birdenbire, üstelik de o dönemin baş sorumlusu Mustafa Kemal Atatürk’ü de tartışmanın merkezine çekerek gündemimize girmesini, CHP’ye borçluyuz. Bunu, tarihin bir ironisi sayıyorum. CHP’li Onur Öymen’in ön adıyla maalesef müsemma olmayan ama partisinin genel siyasetiyle fevkalâde uyumlu o açıklaması, sadece Dersim Katliamı’nda yakınlarını kaybetmiş olanların değil, başta CHP’nin oy tabanında ciddi bir yüzde oluşturan Aleviler olmak üzere, bu memleketin mazlum çoğunluğunun vicdanını derinden yaraladı. Ve yaralanan vicdan rahat durmaz... Yaralanan vicdan, unutmanın imkânsız, unutturmaya çalışmanın azap demek olduğunu bilir zira. İyileşmek, hatırlamakla başlar. İyileşmek, gerçekle başlar. İyileşmek, Onur Öymen gibilerinin “biliyorum ama söylemiyorum” dediklerini konuşmakla başlar. Dünkü Akşam’da Özlem Çelik’in sorularına verdiği ibretlik yanıtlar, Onur Öymen’in bu toplumun iyileşmesinden nasıl çekindiğini, gerçeklerden nasıl korktuğunu ortaya koyuyor. “Dersim’de doksan binden fazla insan öldürüldü. Masum insanlar da vardı aralarında” diyor Çelik, “siz bunları yok mu sayıyorsunuz?” Cevap: “Ben mi bastırdım Dersim isyanını? O zaman Atatürk niye böyle davrandı? Celal Bayar Başbakan’dı. Fevzi Çakmak da Genelkurmay Başkanı. Onlar da mı faşistti? Biz kimseyi üzmemek için bildiklerimizi kendimize saklıyoruz. Kimseyi rencide etmemek için tarihi kurcalamıyoruz... Biz orada kimin ne yaptığını anlatmıyoruz. Atatürk ne dedi yaşananlarla ilgili, söylemiyoruz. Hiçbir şey bilmiyoruz anlamına gelmiyor bu.” Onur Öymen sanıyor ki, bir vahşeti bilip de susarsan o vahşet unutulur, bir katliamla ilgili gerçekleri saklarsan gerçek er geç kaybolur. Sanıyor ki faşizme asla “faşizm” denmez bu ülkede, kültler asla yıkılmaz, tabular daima tabu kalır. Ve Atatürk’ü putlaştıranların, bugün hâlâ herkesi korkutabileceğini sanıyor olmalı ki “Cesaretiniz varsa Atatürk’ün dönemini eleştirin” de deyivermiş dün. Anlaşılan Onur Öymen, Atatürk’ün dönemini eleştirmenin cesaret gerektirmesini hiç yadırgamıyor; Atatürk döneminin faşizan yasaklarının bugün hâlâ geçerli olmasını istiyor... Ve anlaşılan Taraf ’ı hiç okumuyor. Okusaydı, 15 kasımda Yıldıray Oğur’un yazdığı, bir yandan CHP’yi ve AKP’yi eleştirirken bir yandan da Dersim gerçeğini anlatan o muhteşem yazı çıkacaktı karşısına: “Dersimlilerin üstüne uçaklarla ‘Teslim olmazsanız cumhuriyetin kahredici ordusu tarafından mahvedileceksiniz’ bildirileri atıldığı 4 Mayıs 1937 günü Dersim’in kaderini belirleyen Bakanlar Kurulu toplantısına Atatürk başkanlık etti. Atatürk bazı manevraları bizzat izledi. Operasyonu harita başından bizzat takip etti. Çatışmalarda devlete yardım eden kişileri tanıyacak kadar olan biten hakkında saat saat malumat sahibiydi. Atatürk o dönemde hasta yatağında da değildi. Seyit Rıza ve adamlarının asılmasının ardından hem de yanına Dersim’i bombaladığı için gazetelerin manşetlerinden inmeyen manevi kızı Sabiha Gökçen’i alarak Elazığ’a, Dersim’e gitti, köprü açtı. Ve başta Sabiha Gökçen olmak üzere Tunç Eli denilen operasyona katılan askerlere madalya taktı. ‘Atatürk’e ibadetten’ söz edecek kadar sıkı bir Atatürkçü olarak yaşamış ve ölmüş Celal Bayar’ın bir röportajında söylediği gibi Atatürk ‘Sorumluluğu üzerime alıyorum, vuracağız Dersim’i’ dedi ve Dersim vuruldu.” Resmî tarihin ve onun yalancı şahitlerinin unutturmaya çalıştığı Dersim Katliamı’nı böyle anlatıyor o günün başbakanı. Ve Onur Öymen gibileri, “Biz orada kimin ne yaptığını anlatmıyoruz” diye övünedursun, bugünün başbakanı Dersim Katliamı’na “Dersim Katliamı” diyebiliyor artık. Ama tabii, katliama “katliam” demek yetmeyecek. Madem Onur Öymen, tartışmayı bir ucundan başlattı, Dersim enine boyuna irdelenmeli, gerçek tümüyle tebarüz etmeli artık. O zaman, Onur Öymen’in Dersim Katliamı’nı bir “yan hasar” olarak gösterme çabasının gülünçlüğü de ortaya çıkacaktır sanırım... Öymen gibi NATO’da çalışmış bir büyükelçinin çok iyi bilmesi gereken “yan hasar” (collateral damage) tanımı, “bir askerî harekatta, hukukî olarak hedef teşkil etmeyen sivillere verilen, kasıt içermeyen ve kısmî zararı” anlatır. Sivillere “aşırı” zarar veren, “kastî” bir eylem, “yan hasar” tanımını aşar ve “savaş suçu” kapsamında değerlendirilir. Dedim ya, Onur Öymen 10 kasım günü Meclis Kürsüsü’nden Dersim’le birlikte Atatürk’ün günahlarını da tartışmaya açtığını fark etmemiş olmalı. Ama yaptı bir kere... Bu tartışma sürüp gidecek. Ve bu tartışmayı, resmî tarihin klişelerini kırarak izlemek istiyorsanız, bence Neşe Düzel’in Taha Akyol’la yaptığı mükemmel konuşmayı mutlaka okuyun. Atatürk’e gerçekleri anlamaya çalışarak bakan, tarihi cesaret ve vicdanla araştıran Taha Akyol’un anlattıklarını, Onur Öymen zihniyetinin panzehiri kabul edin. İyileşmeye başlayın.

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER