Dış
politika zâviyesinden önemli günler yaşıyoruz. Hafta içinde
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
Mısır,
Tunus ve
Libya ziyâretleri vardı. Bugünse Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül Almanya’ya gidiyor. Erdoğan
Kuzey Afrika’da bir bakıma “eski günler”i yâdetdi ama bunun çok pratik ve stratejik gerekçeleri vardı. Görünen o ki
Ankara bir süredir, şu onyıllardır içinde bulunduğu hâb-ı gafletden uyanarak kendi târihiyle ve coğrafyasıyla barışma emâreleri gösteriyor. Burada tam da “Arab Bahârı” hüküm sürmeğe başlarken Erdoğan gibi bilinçli ve karizmatik bir liderin işbaşında bulunması
Türkiye’nin büyük şansı.
Bu vesîleyle dikkatimi çeken tuhaf bir durumu okuyucularımla nakletmeden de edemeyeceğim:
Başbakan Erdoğan Libya’ya geçmeden birkaç saat önce
Fransa Devlet Başkanı Nicolas
Sarkozy’nin, yanına palas pandıras
İngiltere Başbakanı David Cameron’u da alarak balıklama bir Libya gezisine çıkdığını biliyorsunuz. Türk gazetelerinden öğrendiğimize göre ziyâret adamakıllı sönük geçmiş ve hattâ iki Batılı liderin halka hitâb edecekleri meydan boş kaldığı için hoparlörlerle halkdan tanıdıklarını çağırarak alanın biraz daha kalabalık görünmesini sağlamaları ricâ edilmiş.
Oysa evvelsi günki Alman gazeteleri tam aksini yazıyorlar. Hattâ en mûteber yayın organlarından sayılan “Frankfurter Allgemeine Zeitung”da “muhteşem bir karşılama” başlığıyla muhteşem bir yorum bile var. Sarkozy ve Cameron herkese Libya’da kimin borusunun ötdüğünü göstermiş meâlinde bir değerlendirme.
Biri bizi işletiyor ama kim acabâ?
Cumhurbaşkanı Gül’ün
Almanya gezisi de elbet önemli. En üst düzeyde cereyân edecek temaslardan ağleb-i ihtimâl içinde fevkalâde parlak cümleler geçen bildiriler çıkacak. Zâten Almanya Devlet Başkanı Christian
Wulff “
Süddeutsche Zeitung”un
haftasonu nüshasındaki uzun mülâkatde Türkiye’nin, kendi geniş çevresinde nasıl bir istikrâr unsuru olduğunu ve dinamik ekonomisini, ayrıca
Müslüman nüfuslu ve gelenekli bir ülkede
demokrasi rejimini mümkin kılmakla ne kadar önemli bir örnek teşkîl etdiğini zikrediyor.
Bunlar şübhesiz güzel şeyler. Zâten Cumhurbaşkanı Gül de
Çarşamba Günü “Frankfurter Allgemeine”de yayınlanan yine çok uzun mülâkatde Türk-Alman
işbirliği konusunda olumlu ifâdeler kullanmşdı. Bunlar üstelik sırf laf olsun diye telaffuz edilmiş cümleler de değil.
Ancak şu var ki ne işe yarayacakları belli değil bence!
Çünki artık Almanya’nın da bütünüyle
Avrupa’nın da Türkiye üzerinde kayda değer bir etkisi kalmadı. Bunun mes’uliyeti ise tamâmiyle karşı tarafa âid! Siz bir ülkeyi, hele Türkiye gibi bir ülkeyi onyıllarca küçümser, aşağılar, oyalar ve kapınızın önünde bekletirseniz olacağı da budur. Bugün bir araştırma yaparak
ekonomik ve politik bakımlardan kimin kime daha fazla ihtiyâcı var sualine cevâb ararsanız sonucun Avrupa lehine çıkması ihtimâli bence düşükdür.
Yıllardır 2013/14’den îtibâren AB Türkiye’nin kapısını çalar ve Türkiye de mırın kırın edebilir tezini savunurum.
Yaşayan görür!