BLOKNOT - Çekmece Yazıları” adlı denemeler kitabıma bakdım. 6
Nisan 1988 târihli ve “Durmaksızın Daha Gerilere Düşmek” serlevhalı yazımı şöyle bitirmişim:
“AT’nin (AB’ye o zamanlar AT deniliyordu. Y.A.) asıl büyükleri için
Yunanistan,
Türkiye’yi şimdilik uzak tutmak üzere sâdece bir bahânedir. Türkiye bu bakımdan kıvâmına geldiği zaman (şâyet hâlâ istiyorsa!) söke söke AT’ye girecek ve Yunanistan da buna gık bile diyemeyecekdir. Kısacası yaltaklanmanın hiç âlemi yok! Ne var ki Türkiye -eğer göstergeler benim için yanıltıcı değilse- gitgide daha gerilere düşüyor. Uzun vâdede Türkiye’den çok ümidliyim ama orta vâdede ümidlerim her geçen gün sarsılıyor. İnşallah adamakıllı yanılıyorumdur.”
Maalesef yanılmamışım.
Türkiye şahsî servet,
soygun, talan ve ikbâl peşinde koşan birtakım şahıslar elinde tam oniki yılını hebâ etdi.
Alman Dışişleri Bakanı Liberal Parti’den (FDP) Guido Westerwelle’nin 24
Eylül târihli “
Wall Street Journal”da yayınlanan ve Türkiye’nin en kısa zamanda AB’ye alınmasını taleb eden mülâkâtini okuyunca şu yukarıki satırlarımı buldum. Bay Westerwelle bu talebiyle büyük
koalisyon ortağı Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) Genel Başkanı ve
Başbakan Bayan
Angela Merkel ile ters düşmeyi bile göze alıyor ama o başka bir konu. Onun iç
politika ile ilgili bir dizi sebebi daha var. Esâs olan bu talebin tam da
referandum sonrası sarih ve güçlü bir dille ifâde edilmiş bulunması. Hatırlanacağı üzere bundan sekiz sene önce ortalıkda köpürtüle kö
pürtüle bir “imtiyazlı
ortaklık” lakırdısı dolaşmaya koyulmuşken yine bir başka Alman dışişleri bakanı, o zamanki
küçük koalisyon ortağı Yeşiller’den Joschka Fischer de “stern”e verdiği bir mülâkatde ilk kez olarak “Türkiye AB’ye tam üye olmalıdır! Hem de sür’atle!” cümlelerini sarfetmişdi. Ne var ki o zamanlar büyük koalisyon ortağı Sosyal
Demokrat Parti (SPD) Genel Başkanı ve Başbakan Gerhard Schröder de tamâmen aynı fikirdeydi. Şimdi Bay Westerwelle Başbakanına ters düşerken hem iç politikada
profil kazanıp farklılık sergiliyor hem de stratejik olarak dünyâ konjonktürünü ve Türkiye’nin o tablo içindeki yerini patroniçesinden daha iyi okuduğunu kanıtlıyor. Kaldı ki Westerwelle böylece, Türkiye’yle derin bir bütünleşme hesabları yapan Alman büyük sermâyesinin de harâretli isteğini dile getiriyor. Buna Hıristiyan Demokratlar direnemez. Zîrâ büyük sermâyenin asıl siyâsî kolu onlardır. Bu vesîleyle
Fransa Devlet Başkanı Nicolas
Sarkozy’nin de yıl sonundan önce Türkiye’yi “behemehâl” ziyâret etmek istediğini hatırlamak gerek.
Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner
Ekim başı
hazırlık için Türkiye’ye gelecek.
Kısacası târih hükmünü icrâ ediyor. Hep eder zâten!
Bu durumda Bayan Merkel ile Bay Sarkozy Türkiye’yi aralarına isteseler kaç yazar, istemeseler kaç yazar?
Onun için Türkiye AB’ye giremeyecek diye -meşrebine göre- ne kimse zil takıp oynasın ne de karalar bağlasın!
Ben son bir yıl boyunca şu sütunda en az üç kere Türkiye’nin -eğer isterse!- 2014’e kadar AB’ye tam üye olabileceğini yazdım.
Eğer isterse!