Cumâ Günü, BDP’nin “riyâkârâne barış terâneleriyle” sanki sâhiden
demokrasi istermiş gibi davrandığını, fakat aslında bütün derdinin, Türkiye’den koparabileceği bir
toprak parçasıyla ayrılmak olduğu yolundaki kanaatimi belirtmişdim.
Bu satırlarıma epeyi yankı geldi. Çoğu beni destekler mâhiyetde olmakla berâber bâzıları benim Kürd kardeşlerimizi rencîde etdiğimi ileri sürüyorlardı.
Burada bir noktayı tavzîh etmek istiyorum:
Ben “Kürd kardeşlerimiz”den değil BDP’den bahsetdim. BDP ile “Kürd Kardeşlerimiz”i karıştırmak tam o politik formasyonun ekmeğine yağ sürmek olur ki benim böyle bir maksadım olamayacağı âşikârdır. BDP kendini Türkiye’deki “bütün Kürdlerin” temsilcisi olarak kabûl ettirme derdinde ama onların ancak bir bölümü üzerinde nüfûzu var ve bu da maalesef, bütün Kürd Problemi’nde olduğu gibi, yine 80 yıldır bu memleketi yönetdiklerini sanan, ama çoğu hem Türkiye’yi hem de çağı anlamakdan âciz bir
bürokrasi ve
CHP kökenli bir oligarşiden neşet etmekdedir. Dikkat edilirse Kürd Meselesi’ni çözme yolunda az çok başarılı adımlar atan politikacıların hepsi, ama hepsi bu bürokrasi ve CHP ile âdetâ güreşerek iktidâra gelmiş muhâfazakâr kökenli partiler ve politikacılardır. Örnekse işte Rahmetli Turgut
Özal yâhut
Başbakan R. Tayyib Erdoğan.
Kısacası benim indimde Kürd başka şey BDP başka şey. İkisinin de Kürdlerden oluşması buna rağmen farklı kavramlar oldukları hakıykatini değiştirmez.
Hazır AK Parti’nin “ilericiliği”nden açılmışken onlara da alelâde bir yurddaş olarak ciddî bir sitemimi dile getirmekden kaçınamayacağım. Söylemezsem içim rahat etmez:
Değerli AK Partililer!
Mâdem “nisbeten” en ilerici ve en demokrat kitle partisisiniz, o halde teorik olarak savunduğunuz
demokratikleşme ve Kürd Meselesi’nde çözüm planlarınızı neden vâzıh bir şekilde biz vatandaşlara anlatmakdan çekiniyorsunuz?
Başda yeni anayasa olmak üzere önünüzde dağlar gibi bir yasama çalışması yükseldiğini ve bunun öyle üç beş günde tamamlanacak iş olmadığını biliyoruz.
Ama ne yapmak niyetinde olduğunuzu biraz ayrıntılı şekilde bilmek de bizim hakkımız değil mi?
Fal bakıp remil atmakdan usandık!
NOT: Dünki gazetelerden çoğunda bir Türk filotillasının Pâkistan’ı ziyâret etdiği ve bunun, Hind Okyanusu’na açılan ilk Türk
savaş gemileri grubunu oluşturduğu yolunda bir haber vardı. Çoğu gazetede bunun sâdece Cumhûriyet târihimizde bir ilk olduğu gerçeği nedense belirtilmemişdi.
Oysa Türk Donanması 1550-1918 arası Hind Okyanusu’nda tâbir câizse fink atmışdır. Bir kere Arab Yarımadası’nın tamâmı Türkiye’ye âid olduğu için, ikincisi
Hindistan Türk İmparatorluğu ile yoğun ilişkilerden ötürü ve üçüncüsü, bugün Endonezya’ya bağlı bulunan Açe Sultanlığı’nın kendi isteğiyle Osmanlı’ya katılma başvurusu yapması ve Dîvân’ın (Bakanlar Kurulu’nun) bu başvuruyu kabûl etmesinden ötürü. Benim Dedem Bahriye Kolağası Mehmed Nâil Bey
Malatya Gambotu Kaptanı olarak bu sularda yıllarca görev üstlenmişdi. Not düşeyim istedim.