Millî Eğitim Bakanlığı’nın bir eğitim
reformuna gideceği yolunda haberler var. Eğitim reformu Türkiye’nin en fazla ihtiyâcı bulunan reformlardan biri olduğu için bu konuda çok geç kalındığı söylenebilir. Çünki sonuçları en
erken oniki yılda alınmaya başlanacak bir çalışmadır.
Üstelik Türkiye’de çocuklarımızı, Batılı ve genellikle ileri ülkelere nazaran çok daha kısa süre okula gönderdiğimizi de unutmayalım.
Almanya,
Japonya vs. gibi ülkelerde bir
ders yılı artı-eksi 220 ders gününden müteşekkildir. Bizde ise 185 ders gününden. Demek oluyor ki bir
Fransız/Alman vs. çocuğu liseyi bitirene kadar 2.640 gün okula gidip toplam 13.200 saat ders görüyor. Bir Türk çocuğu ise 2.220 ders gününde toplam 11.100 saat ders görüyor. Aradaki fark Türk çocuğu aleyhine 2.100 ders saati! Zâten bu 185 ders gününün eksiksiz yerine geldiğini de târihler henüz kaydetmedi. Ya yağmur yağar ya kar, ya grip salgını olur ya havada polenler uçuşur, ama her yıl derslere en az bir hafta on gün ara verilir. Demek istediğim bizim çocuklar hayâta daha başından dezavantajlı olarak başlıyorlar. Ama bu anlatdığım işin henüz sâdece biçimsel tarafı. Bir de içerik var ki asıl içler acısı olan da bu! Siz çocukları 185 gün 220 gün değil yılda 300 gün okula gönderseniz, orada ders diye bir alay muzahrafâtla beyinlerini doldurdukdan sonra kaç yazar?
O bakımdan reformun esas olarak müfredatda yapılması apâşikâre ortadadır. Siz gencecik insanlara bir yandan Türklerin ne eşi menendi bulunmayan muhteşem yaratıklar olduğu palavrasını ezberletip buna paralel olarak hatâsız bir dilekçe yazabilecek kadar dahî
Türkçe belletemezseniz ortaya altı kaval üstü şişhâne birtakım garib canlıların çıkması da mukadderdir.
Kanaatimce reformun ana amacı, kendi başlarına düşünüp muhâkeme edebilen ferdler yetiştirmekdir. Bunun için de özellikle Türkçe,
yabancı dil, târih, din ve
felsefe derslerinin Batı
Avrupa Standardlarına yükseltilmesi ve bununla berâber o dersleri öğretecek olanların, kalite bakımından hâle yola sokulması elzemdir. Başka bir deyişle eğitim reformu ilk planda bir öğretmen reformudur da! Daha aruz veznini bilmeyen,
modern Türk romanından iki cild okumamış edebiyat öğretmenleri ve yol târif etmekden âciz
İngilizce öğretmenleriyle reform yapsanız ne olur yapmasanız ne olur? Diğerlerini tenzîh ederim ama bu tür öğretmenlerin mevcûdiyetini çok iyi biliyorum.
Düşünmeyi öğrenmek demişdim. Düşüncenin aracı dildir! Anadilini bilmeyen bir insanın hakkıyla düşünebilmesi ise muhâldir! Anadilini bilmeyen, yabancı bir dili hiç öğrenemez! Oysa günümüzde bilhassa İngilizce öğrenmenin hayâtî önemi vardır. Benim teklîfim, daha birinci sınıfdan îtibâren Türkçe ve üçüncü sınıfdan îtibâren İngilizce ders sürelerinin en az iki misline çıkarılmasıdır. Bunun için diğer derslerden
kesinti yapmaya da gerek yokdur. Türk çocuklarından 2.100 ders saatinin sâdece yarısını ders yılına ekleseniz mesele fazlasıyla hallolunur!
Var mısınız,
Reformcular?
Ama o zaman yılda iki üç hafta daha fazla okula gidip gelme külfeti var!