Avrupa'da devlet
bütçe açıklarının v
e devlet borçlarının milli gelire oranının yüksek olması çözümsüz bir problem gibi gündemde tutuluyor. Oysa Avrupa
Merkez Bankası ve Avrupalı liderlerin kamu maliyesinde yaptıkları yeni düzenlemeler, devletlerin mali krizini çözebilecek kararlar olarak değerlendirilebilir. Önce mali
disiplinden başlayalım.
Niye mali disiplin kararları önemli?
Önemli çünkü euro bölgesi
ülkelerinin bütçelerinin denk olması... Ya da yapısal açığın nominal milli gelire oranının yüzde yarım hedeflenmesi... Ve bütçe açık oranının yüzde üçün üzerine çıkması halinde, Avrupa Komisyonu'nun devreye girmesi ve
yaptırımların uygulanması... Tüm bunlar, ülke egemenlik haklarının AB Komisyonu'na devri anlamına geliyor. Bu yüzden ülkeler, bütçe hakkını kaybetmemek için var güçleriyle disiplin kararlarına uymaya çalışacaklar.
Ayrıca kamu borçlarının milli gelire oranının yüzde 60'ın üzerine çıkması halinde de yaptırım uygulaması, Avrupalı politikacıların başkasının parasıyla iktidarlarını sürdürmelerini engelleyen bir önlem olarak dikkate alınıyor. Bu iki mali karar, Avrupa'nın mali krizine hemen bir çözüm getirmese de, orta vadede işlerin yoluna girebileceğinin sinyalini veriyor.
Gelelim Avrupa
Merkez Bankası'nın son para verici birim (lender of last resort) olarak yaptığı uygulamaya... Geçen hafta
Avrupa Merkez Bankası 523
bankaya 489 milyar euro üç yıl vadeli yüzde bir
faizli
kredi vererek nakit ihtiyaçlarını karşıladı. Böylece bankaların
Lehman Brothers tarzı batışının yolunu kapattı. Böylece devlet bütçelerine bundan sonra banka batıklarının yük getirme ihtimali ve beklentisi de ortadan kalktı. Eğer "Avrupa'da banka batar" diye bir beklenti yayan varsa hâlâ, onların, piyasalarda oynaklık yaratmaya çalışan spekülatörler olduklarını hemen söyleyelim.
Peki Avrupa'da şu anda en önemli sorun ne?
Yunanistan,
İspanya,
İtalya,
Portekiz,
İrlanda gibi ülkelerin
rekabet gücü kazanmaları en önemli sorun. Bu konuyu kısa sürede çözmek mümkün değil. Ama bu ülkelerden Yunanistan ve İtalya'da teknokrat hükümetler kuruldu. İspanya'da hükümet seçimle değişti. Belçika'da da uzun bir aradan sonra hükümet kuruldu. Şimdi yeni hükümetler kemer sıkma tedbirleriyle borç yüklerinin artmasını engelleyebilirler.
O halde bu ülkelere
Almanya,
Fransa,
Avusturya,
Hollanda,
Finlandiya gibi
zengin ülkelerden yapılacak mali
yardımlar para birliğinin sürdürülmesini sağlar. Hatta rekabet gücü zayıf ülkelerin para birliğinde olması belki de Avrupa'nın zengin ülkelerini çok memnun eder. Niye? Çünkü rekabet gücü olmayan ülkeler, para birliğinde kalıp devalüasyon yapamadıkları için zengin ülkelere iyi bir
pazar oluyorlar. İşte bu nedenle, zengin ülkeler kazançlarının bir kısmını onlara yardım olarak aktarmayı severek yaparlar. Bütün bu yeni gelişmeler 2012'de Avrupa'da olumsuz beklentilerin yerine olumlu
ekonomik işlemlerin gerçekleşmesini sağlayabilir.
Türkiye'ye gelince... Olumsuz beklenti yaratarak faizleri yükseltmeye çalışan faiz lobisinin ileri sürdüklerinin tam aksine, Türkiye'de yılın son günlerinde özel sektörden iyi haberler geliyor. Malezyalı Khazanah ve
Japon Mitsui ortaklı sağlık firması 1.68 milyar dolar değerindeki
Acıbadem Sağlık Yatırım Holding'in yüzde 70'ini satın aldı. Daha önce de yine Ortadoğulu Carlyle Group, Medical
Park sağlık tesislerine yüzde 40 ortak olmuştu. Bu yatırımlar, Türkiye'ye doğrudan yatırımların Avrupa'nın yanı sıra Asya'dan da geldiğini gösteriyor. Anlayacağınız, Türkiye faiz lobisinin ileri sürdüğü gibi riskli bir ülke değil. Artık Türkiye, dünya üretiminin büyük bir kısmını gerçekleştiren Asyalı sermayedarların da yoğun yatırım yaptığı güvenilir bir ülke oldu.