Aydın
Menderes'i, hep, bir hüzün tablosu içinde hatırlıyorum. Ardında babasının, Yassıada'nın ve İmralı'nın hayali... Siyasete büyük umutlarla girmesi ve elim bir
trafik kazası sonucunda tekerlekli sandalyeye mahkûm oluşu. Hayatta, payına belki bir tutam mutluluk, ama bol miktarda acı düştü. Ama, yaşadıklarından geriye, sağduyu, kâmil bir ruh hali, sevgi ve hoşgörü kaldı.
O, çileli bir ailenin tanıdığım son ferdiydi. Kimseye husumet duymadı; her düşünceye kucak açtı.
Adnan Menderes Yassıada'dayken, Aydın, annesiyle birlikteydi; 11 yaşındaydı ve Berrin Hanım'a
destek olmaya çalışıyordu. Berrin Hanım'ın Adnan Menderes'e, Yassıada'ya gönderdiği mektupları "Bitmeyen Hasret" kitabımda toplamıştım. O mektuplar, Aydın'ın, henüz 11 ya da 12 yaşındayken nelerle karşılaştığının ve olaylara nasıl metanetle tahammül gösterdiğinin işaretlerini de veriyor.
27
Mayıs darbesi ile gelirlerine de el konulduğu için, Berrin Hanım'la Aydın, Ankara'da ufak bir daireye taşınmışlardı. İstanbul'dan ayrılmaları dolayısıyla, Aydın, Robert Kolej'i de bırakmak zorunda kalmıştı. Tahsiline Ankara'da, bir öğretmen nezaretinde, evde devam ediyordu. Açıktan imtihana girmek suretiyle, ortaokulu başarıyla tamamlamıştı. Küçük bir dairede oturmalarına babası üzülünce, Aydın, ona, mektuplarıyla teselli vermeye çalışıyordu:
"Çok sevgili ve muhterem babacığım, bulunduğumuz yer için üzülmeyin. Bize kâfi geliyor. İnşallah siz selâmete kavuştuğunuz zaman, daha iyisine geçeriz. Bütün düşüncemiz ve üzüntümüz sizsiniz..."
"Mektuplarınız bizim için en büyük kuvvet ve teselli oluyor. Ben de annemi avutmaya çalışıyor, ona destek veriyorum. Derslerime çalışmayı da
ihmal etmiyorum. Cenabı Hak, sizi, bize sıhhat ve selâmetle kavuşturacak inşallah..."
Adnan Menderes Yassıada'ya gönderildikten sonra, 6 ay görüşmeleri mümkün olmadı. Nihayet izin çıktı...
Kasım ayında, ancak yarım saat için bir araya gelebildiler. Berrin Menderes, hasret denizindeki bir damla mutluluğu mektubunda şöyle dile getiriyordu:
"... Sana doya doya bakamadım; görüşemedim gibi geliyor. Çok
şükür Allah'a seni gözlerimizle gördük, kucaklaştık, elini tutabildik. 6 aydır hasret olduğumuz güzel yüzünü gördük, karşı karşıya oturduk. Sakın bu
rüya olmasın. Yarım saat ne kadar çabuk geldi geçti. Ayrılık ne hazin, ne kadar güçtü. Vücudum ayrıldı, fakat benliğim orada kaldı. Orada göstermeye gayret ettiğim metanetim burada kalmadı; hıçkırıklarla istediğim kadar ağladım. Aydın da, yaşından umulmadık bir metanet gösterdi."
Yılbaşında,
sanık ailelerinin tümüne görüş izni çıktı. Ama, ana-oğul Menderes'lere "Kasım ayında bir araya geldiniz" diye müsaade verilmedi. Ricalar geri çevrildi; gözyaşları ceberrut rejimi yumuşatmaya kâfi gelmedi. O sırada, zaten, Menderes'in iki avukatı
Talat Asal ve
Burhan Apaydın da tutuklandı. Taleplerinin geri çevrilmesini Berrin Hanım şöyle anlatıyor mektubunda: "Ne olurdu bizim de görüşmemize izin verselerdi? Ne olurdu yeni yıla girerken kimseyi mahsun bırakmasalardı? Ne kadar müteessir olduk. Aydıncığımla ağlaştık."
Aydın Menderes de babasına, şöyle yazıyordu: "Çok muhterem babacığım, yeni yıla girerken, diğer ziyaretçilerle beraber gelip, görememek beni çok müteessir etti. 1961 yılı inşallah hepimiz için hayırlı olur ve Allah bu yeni yılda sizi evimizde görmeyi, daha nice
yılbaşılarını beraber geçirmeyi nasip eder."
Aydın Menderes'in nasıl bir ruh hali içinde olduğunu, annesinin Adnan Menderes'e yazdığı satırlardan anlıyoruz: "Aydıncığım derslerine o kadar çok çalışıyor ki... Zaten bir yere çıkmaz. Bir sinemaya bile gönderemedim. 'Canım istemiyor. Babacığım kurtulmadan bir yere gitmem' diyor. Bilirsin maçı ne kadar çok sever, meraklıdır. Oraya da gitmedi. Çok hisli bir çocuk. Beni de bırakmamak için, hava almak üzere kapıya çıkıyor, sonra gene gelip derslerine çalışıyor."
Yılbaşı görüş izni çıkmamıştı ama, şubat ayında ailelerin son grubu olan 15. grupla adaya gideceklerine dair
müjde almışlardı. 7
Şubat'ta (1961) İstanbul'a geldiler. Son 24 saat bir türlü geçmek bilmiyordu. Berin Hanım, "Allah isterse yarın seni göreceğiz, kucaklaşacağız. Aydınımla İstanbul'dayım, sana daha yakınım. Senin teneffüs ettiğin havayı ben de teneffüs ediyorum" diye yazıyordu. Ama, maalesef bu görüşme gerçekleşmedi. Aydın'la annesi Berrin Hanım, Yassıada'ya giden vapura bindiler. Sonra, "Kasım ayında görüştünüz. Tekrar görüşemezseniz" gerekçesiyle vapurdan indirildiler.
"Dün duçar olduğumuz muameleden ne kadar perişan olduk; hâlâ kendimize gelemedik. Sana bir saat sonra kavuşacağımız memnuniyeti içinde yerimizde duramazken, vapurdan çıkarılmamız ne büyük şok oldu bize. Aydın'ın teessürünü anlatacak kelime bulamıyorum."
Ağustos ayında (1961), son defa görüşmeleri mümkün oldu. Sadece 1 saat... Menderes Yassıada'da kaldığı sürece, 6 ay sonra kasım ayında yarım saat, aradan 9 ay geçtikten sonra, ağustos'ta 1 saat görüşmelerine izin verilmişti. 15 ayda sadece 1.5 saat... Menderesler birbirlerine hasret gittiler.
İşte Aydın Menderes,
küçük yaşlarından itibaren böylesine hüzün yüklü bir hayatta,
sabırla, metanetle yol aldı. Yüreğinde nefreti değil, sevgiyi yeşertmeyi başardı. Babasına lâyık bir evlât oldu.
Allah rahmet eylesin... Allah mekânını
cennet eylesin... Geride kalan yakınlarına, özellikle ona ihtimamla
bakan değerli eşi Ümran'a sabır versin...