Fransız Meclisi'nin, soykırımı iddiasının inkarını yasaklayıp 1 yıl
hapis ve 45 bin
Euro para cezalandırma girişimi hepimizi
doğal fena kızdırdı.
Fransız
marka arabasını baltalayan vatandaştan siyasî ilişkileri askıya alan hükümete herkes bir şekilde tepkisini ortaya koyuyor.
Tasarının, henüz alt mecliste ve 40-50 gibi çok az vekilin oyuyla kabul edilmiş olması, hadisenin boyutunu küçültmüyor. Zira
Fransa yarı başkanlıkla yönetilen bir
ülke ve sistemde ciddi ağırlığı olan Devlet Başkanı
Sarkozy, girişimin arkasında. Partisinde aykırı görüşler var ama muhalefetteki Sosyal Demokratlar da tasarıya karşı değil. Sadece onlardan önce davrandığı için kızgınlar. Ayrıca şunu unutmayalım: Fransız kamuoyu ve başta tarihçiler olmak üzere aydınlar bu yasaya karşı olsa da soykırım iddiasıyla ilgili mücadeleyi çoktan kaybetmişiz.
Tarihçi ve bazı siyasilerin karşı çıktığı, 1915'in soykırım sayılması değil, bunu inkarın suç haline getirilmesi. Aslında yakından bakılırsa, ABD'de durum farklı değil. Obama dahil pek çok isim, sırf stratejik açıdan
Türkiye'yi kaybetmemek için Kongre'deki oylamalara karşı.
Üstelik Fansa ilk kez bu konuya el atmış değil. Bilindiği gibi, 19 farklı ülkenin meclisi gibi Fransız Meclisi de 2001'de soykırımı tanıyan bir yasayı onayladı. O tarihten bugüne, inkarı cezalandırmak için de birçok girişim oldu. En son 2006'daki tasarı, yine alt Meclis'ten geçti; ironik şekilde Sarkozy'nin desteği sayesinde Senato'da takıldı. Yeni girişimin de akim kalma ihtimali yok değil. Her şeye rağmen büyük rahatsızlığa yol açacağını bile bile bu adımı atan Fransa, her türlü tepkiyi hak ediyor. Sarkozy'nin kişisel Türkiye takıntısı, oy hesabı, belli
lobilerin talimatı veya hangi gerekçe olursa olsun, Türkiye'yi üzmek bu kadar kolay olmamalı. Ancak Fransa'ya kızarken biraz da bu konuda izlediğimiz stratejiyi gözden geçirmek şart. Başarısızlığı tescilli yöntemleri ısıtarak yine masaya sürmek,
toplum v
e devlet olarak basiret eksikliğimize işaret.
Kanaatimce, Sarkozy ve onun gibilere verilecek en etkili
cevap, Türkiye'nin gerçek
demokrasi haline gelmesi ve bir an önce dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmesi. Ekonomik alanda, Türkiye'nin Sarkozy ile
vakit harcamak veya
seçim hesaplarına alet olmak yerine
Rusya,
Afrika,
Ortadoğu ve dünyanın
ihmal ettiği diğer yerleriyle ilişkilerini geliştirmesi daha önemli. Rusya'dan sonra
Ukrayna ile de vizeleri kaldırmış olmak;
Başbakan Erdoğan'ın Ukraynalı meslektaşı ile yaptığı basın toplantısında Fransa'ya yaptığı çıkışlardan belki daha önemli. THY'nin Afrika'ya yeni bir rota açması, bir sefer artırması, Türk ve Afrikalı işadamlarının buluşması Fransa'yı daha acıtacak adımlar.
Demokrasi alanında, hâlâ duruyorsa soykırım iddiasının tartışılmasını önleyenler dahil her alanda özgürlükleri genişletmek, ilk
sivil anayasayı yapmak,
Kürt,
Alevi ve gayrimüslimlerin sorunlarını çözmek; Sarkozy'ye sabah
akşam kızmaktan çok daha önemli tedbirler. Kendimize soracağımız konulardan biri, lobi konusu. ABD ve Fransa'da, Türkiye
siyasetini lobiler belirliyor. Demokrasilerde siyaset başkentten çok yerelde yapılıyor. Her oy kıymetli. Ama yıllardır bilinen bu gerçeğe rağmen Fransa'daki Türklerin veya çoğu bize sempati duyan 5-6 milyon
Müslüman nezdinde atılmış tek adım var mı?
Demokrasilerle ihtilaf çözmek, kılcallara inip davanı anlatmaktan geçiyor. Haklı olsanız da tehdit dili milli gururu devreye soktuğu için karşı kampı büyütüyor; aleyhe dönüyor. Biraz empati yapıp, TBMM'deki bir yasaya karşı bizden zayıf bir ülkenin
ekonomik/siyasi tehdidine nasıl bakarız düşünelim. Özellikle tartışılan konuda ihtiyaç, küsmek ve içeriye
propaganda yapmak değil, Fransa'da bizim düşünenleri de yanımıza alarak Fransız kamuoyuna ulaşmak. Fransızların neye
itiraz ettiğimizi anladığından emin miyiz? Sıradan biri, tepkimizi suçluluk psikolojisi olarak görebilir.
Tabii,
Avrupa ve ABD'den önce bizim bu meseleye bakışımızı netleştirmemiz, kendi kamuoyumuza anlatmamız lazım. MHP lideri Devlet Bahçeli'nin de önerdiği gibi "
Ermenileri beklemeden Türkiye kendi tarih komisyonunu kurup konuyu aydınlatmalı." Zira Fransız Meclisi'nin tasarıyı ele aldığı gün, 2 hafta önce Başbakanı
Dersim katliamı için özür dilemiş bir ülkenin bu yüzleşmeyi kendi içinde yapmadan dışarıya anlattıklarının inandırıcı olması zor.
Halbuki biz bunlar gibi kalıcı ve uzun vadeli stratejiler yerine, 10 yıldır
gündemde olan bir girişim için tasarı Meclis'e gelmeden 2 gün önce büyük patırtı ile Paris'e çıkarma yapmayı ve oraya gitmemize rağmen çoğu mesajı yine Türkiye'ye vermeyi
tercih ediyoruz. Böylece Sarkozy'nin birinci derdi olan ekonomik krizi unutturup ülkede birinci gündem olmayı beceriyor; sadece Ermeni oylarını değil Türk-
İslam korkusunu işleyen aşırı sağa giden yüzde 20'lik oyları hedefleyen Sarkozy'ye yardımcı oluyor; yasaya karşı olan Fransız kamuoyu ve aydınları bile etkisiz hale getiriyoruz. Üzücü!?