İthal doktor!


Türk Tabipleri Birliği (TTB), üniversite hastanelerine Sağlık Bakanlığı (SB) tarafından el konulması, yurtdışından hekim ve hemşire 'ithalatının' önünün açılması, ilaçta reklamın serbest bırakılması, tam gün yasası gibi konuları protesto etmek üzere eylem yapıyor. 'Hastaneler AVM, hastalar müşteri, biz de kasiyer olacağız' diyorlar. 'Herkes dışarıda para kazanıyor, lafı bile olmuyor, biz kazanınca neden ihanetmiş gibi gösteriliyor?' diyorlar. Başka bir arkadaşım, 'Özünde SB haklı. Ancak niyet iyi, ameli kötü. Eğer elde yeterince yetişmiş eleman yoksa, doktor-hemşire açığı varsa, bu işi karaborsaya düşürmek yerine, bırakın piyasa kendi çözümünü bulsun.' Nedir o çözüm? Açıkçası mevcut statükoyu savunuyor. 'Piyasa zaten çözümünü bulmuş. Muayenehanede belli bir para verip doktora ulaşıyorsun, hastanede tahlilin yapılıyor, ameliyatın da yapılıyor.' Tam gün yasası ile hastaların razı olduğu bu imkân da artık yok. Doktorlar böyle diyor. SB ise bir şeyler yapıyor. Ancak ne yapıyor, büyük resim ne, strateji ne? Bunu bizimle, yani paydaşlarla tam paylaşmıyor. Kaç defa yazdım, hükümetin böyle bir zaafı var. Yapıyor, 'ben yaptım oldu' diyor. Susuyor. Hesap vermiyor. Şeffaf davranmıyor. Bizim için en iyisini düşündüklerine ikna olmamızı bekliyor. Burada bir 'paydaş' daha var. Ben, biz, yani hastalar. Evet biz hastalar ne düşünüyoruz? Çok fazla hekim arkadaşım var. Ağırlıklı kısmı SB'nin yaptıklarını beğenmiyor, karşı çıkıyor, yanlış buluyor. Bütün doktorların aynı torbaya konulup genelleme yapılması zor. Ancak başka çare de yok. SB büyük bir sektörde haksız rekabet yapıyor. Hem denetim ve kuralları koymak için bir hakem, bir kamu otoritesi. Hem oyuncu! Kuralı dayatıyor, rakibini de kendini de denetliyor. Acilen bir 'sağlık üst kurulu' oluşturulmalı. Yoksa konu aşırı politize olup siyasallaşıyor, popülizme teslim ediliyor. Gelelim bana. Anadolu'nun hekimlerle başı dertte. 'Allah eksikliğini vermesin ama ellerine de düşürmesin'. Japonya'da hekim-hasta ilişkilerini gördükten sonra bu ülkede maruz kaldığım hekim işkencelerini, aşağılamalarını daha bir fark ettim. Bu ülkede en çok darbeci askerlerden ve bir de hekimlerden çektik. Sorarsanız 'Hekimler hastasını müşteri gibi görmek istemez.' deniliyor. Peki fiilen nasıl görüyor? Maraba gibi. Kölesi gibi. Bütün şehirlerin en pahalı meydanlarında hekimlerin muayenehaneleri var. O muayenehanelerden yolunuz geçmeden ölseniz, yüzünüze bakmazlar. Ellerinde çaresizsiniz. Korkudan kekemeler, derdinizi ifade edemezsiniz. Kendilerini adeta yeryüzünde yürüyen 'junior tanrı' gibi görüyorlar. Mübarekler insan değil, 'tanrı parçacıkları' sanki. Bu ülkede askerlerden sonra en büyük kast sistemi hekimlikte var. Kapalı ve hesap vermeyen bir topluluk. Oldukça ideolojik ve Türkiye halkının değerlerinden kopuk. Efendim konu şu: Türkiye'nin bütün sektörlerinde bir 'ölçek' sorunu var. Küçük kafalı adamların, küçük ülkesi için kurulmuş. Türk Baasçıları 'küçük olsun, benim olsun' diye başkalarını oyuna sokmak istemediklerinden aklınıza gelen bütün alanlarda tekelci-oligopolcü olmuşlar. Ölene kadar ele geçirdikleri yerleri terk etmiyor, liyakate bakmadan herkesi dışlıyorlar. Rekabetten ödleri patlıyor. Şimdi THY çok büyüdü. Küresel bir şirket oldu. Ancak sorun şu ki, ülke pilot yetiştirmemiş. Daha beş sene öncesine kadar yolcuya anons yapan pilotlar adeta kışlada emir verir gibiydiler. Bizi bir türlü 'müşteri olarak' göremiyor, emir eri zannediyorlardı. Havalimanları halk için değil, askerler için yapılmıştı. Şehrin ortasında 'dikkat tank çıkabilir' uyarıları ile hâlâ karşılaşıyorsunuz. Keza, sağlık sektörü katlandı. Ancak tıp fakülteleri hekim yetiştirmiyorlar. ABD, dünyadan beyin gücü çekip hizmet alıyor. Türkiye, madem eksik ve pahalı, neden bunu yapmasın? Bizim de bilgi ve teknik ihtiyacımız var. Vergi kaçırma şampiyonu arkadaşlar, yabancılarla biraz rekabet etsin. Doktorlar beni affetsin. Bu yazı Anadolu aşkına!..

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER