ABD'nin önemli düşünce kuruluşlarından Atlantic Council'da geçen hafta iki gün süren
Ortadoğu,
Avrupa Birliği ve
Türkiye üzerine bir
beyin fırtınası düzenlendi.
Adet olduğu gibi bu konuların uzmanları bir araya geldiler, görüş, bilgi ve öngörülerini paylaştılar. Aldığım izlenim şu: Ortadoğu belirsizliklerle dolu. Buradaki değişime öncülük etmek gerekir. Ama bu öncülük, "düşün peşime, sizi nurlu ufuklara götüreceğiz" türünde bir ağabeylik veya üstünlük taslamak biçiminde olmamalı. O toplumların kendi talepleri olan
özgürlük,
refah ve adaleti gerçekleştirebilecek yetkin-açık-
hesap veren bir hükümet tarzının inşası için
destek biçiminde olmalı. Bu destek de onların isteğiyle olmalı, müdahale biçiminde olmamalı. İşte bu noktada bölgeye hem coğrafi hem kültürel yakınlığı açısından Türkiye'nin oynayacağı yapıcı bir rol var.
Avrupa'da kafalar karışık
Avrupa Birliği konusunda Amerikalılar biraz daha karamsar. İsterseniz daha şüpheci diyelim. Ama Avrupa'dan katılan uzmanlar, yaşanan
krizin var olan yapısal sorunların ortadan kaldırılmasına vesile olacağını ileri sürüyorlar. Yine de mevcut yapının farklı bir şekil alacağını, merkezde mali ve siyasi konularda çok daha bütünleşmiş bir çekirdeğin oluşacağını, bu düzeyde bir bütünleşmeye ayak uyduramayacak olanların ise ikinci halkayı oluşturacaklarını onlar da kabul ediyor.
Pekiyi, Türkiye bu yapının neresinde yer alacak? Amerikalılar'a göre ikinci halka pekâlâ Türkiye'yi içermeli. Ama Avrupalı uzmanlar, özellikle
Fransız ve
Almanlar, Türkiye'ye daha uzun süre Avrupa Birliği'nde (AB) yer olmadığı kanısındalar. Belli ki bu konuda şu andaki hükümetlerinin görüşünü dillendiriyorlar.
Yine de Alman uzman daha insaflı; AB'nin bir
savunma politikası hatta dış politikası olmadığını, sadece tekil AB üyesi
ülkelerin politikaları olduğunu söylüyor. O da Türkiye'nin Ortadoğu'da artan bir etkiye sahip olduğunu
itiraf ediyor. Gelin görün ki Fransız uzman, bunları bile söyleme konusunda çekingen. Tam bu görüşmeler sürerken
Fransa'dan 1915 yılında
Osmanlı Ermenileri'ne soykırım uygulandığı iddiasını reddetmeyi bir suç haline getirmek için Senato'dan
yasa çıkarmak girişimi haberi geldi. Herkes şaşırdı.
Fransa başka
Ancak meseleyi biraz kurcalayınca bakın altından neler çıktı: 1- Fransa ve
Almanya AB içinde gerek nüfusları, gerekse ekonomileri açısından önder konumundalar. Türkiye gibi kalabalık ve
ekonomik dinamizmi yüksek bir ülke üye olunca onların etkisi bir hayli azalacak ve şimdi kolayca aldıkları ve zayıf ülkelere kabul ettirdikleri kararları o kadar kolay alıp Türkiye'ye kabul ettiremeyecekler.
2- Fransa'da genel ve
başkanlık seçimleri ilkbaharda. Fransız vatandaşı olan Ermeniler'i memnun ettiği takdirde onların oylarını alacağını hesap ediyor. Diğer rakipleri Hollande ve le Pen de aynı kanıda. Yani konu ilke değil çıkar. İlke olsaydı Fransa, Türkiye kadar kendi yakın tarihindeki haksızlıklara da eğilirdi. O zaman çok daha inandırıcı olurdu.
3- Fransa, ülkesindeki özellikle
Kuzey Afrikalı
Müslüman göçmenlerle bir süreden beri sorunlu.
Ekonomik kriz uzayıp derinleştikçe
yabancı düşmanlığı yayılıyor ve kökleniyor.
Sarkozy bundan en önemli rakiplerinden olan Marine le Pen kadar yararlanmak istiyor. Seçim anketleri, le Pen'nin Sarkozy'i tehdit ettiğini gösteriyor. Ermeni soykırımı
yasa tasarısı bir taşla üç kuş vurmayı amaçlıyor. Türkiye'nin artan etkisi ve itibarı ile AB kapılarını zorlamasının önünü kesmek. Yükselen yabancı düşmanlığı ve
ırkçılık eğilimine
kurban sunmak. Son olarak da siyasal rakibinin elinden silahını alıp Türkiye'ye doğrultmak. Siyasetin daha soylu bir uğraş olmasını isteyenler için neyin yapılmamasına iyi bir önek değil mi Mösyö Sarkozy'nin hal ve gidişi?