Kıskançlık, ilişkilerde en sık gördüğümüz duygulardan birisidir. Sevilen kişi kıskanılır.
Sevgi ve kıskanma bir arada düşünülür ve kıskanmayan insanın sevmediğine ya da daha az sevdiğine dair çıkarımlar yapılır. Ne kadar doğrudur bilinmese de yaşama yön veren davranışlar, bu düşünceler doğrultusunda şekillenirler.
Kıskançlık söz konusu olduğunda öncelikle iki tür kıskançlıktan bahsetmek daha uygundur.
Birincisi başkalarının sahip oldukları, fakat bizim istediğimiz halde sahip olmadığımız şeylere karşı hissedilen kıskançlıktır.
Bu bazen paradır, bazen statü... Bazen saygınlık, bazen güzellik… Her şey olabilir… Onda vardır ama çok istediğimiz halde bizde yoktur. “Onda var, bende de olsa ne güzel olur!” diye bakabiliyorsak, bu kıskanmaya dönüşmeyen bir özenme durumudur.
Bu duygu bize der ki: “Eğer istersen güzel gördüğün şeyin potansiyeli sende de var. Ve eğer gerçekten ister ve gerektirdiği şeyleri yaparsan senin de olur.”
İmrenerek kıskandığımız şey, bizdeki potansiyeli açığa çıkarabilmek için güçlü bir motivasyona dönüşür böylece. Karşımızda gördüğümüzden de rahatsızlık duymayız sonrasında. Biliriz ki eğer istersek bizim için de mümkündür.
Ama eğer “Onda var, bende yok. Bu haksızlık!” diye düşünüyorsak, canımız yanar. Hayatın bize haksızlık yaptığını düşünmeye başladığımızda kızgınlığımız artar. Ve karşımızdakinin bizim çok istediğimiz ama ulaşamayacağımızı düşündüğümüz şeyden mahrum kalmasını isteriz.
Buna kıskançlığın kızgınlıkla birleşmesi sonucu hasedin ortaya çıkması diyebiliriz. Haset etmek, “Bende yok, o zaman onda ki de yok olsun!” demektir. Yakar ve yok eder.
İkinci tür kıskançlık ise sevilen kişiyi kaybetme korkusundan kaynaklanan kıskançlıktır. Temelde kendisini değersiz ve yetersiz gören taraf, diğer tarafı ortada hiç bir sebep bulunmadığı halde kıskanır. Hayatını
kontrol etmeye başlar.
Sevdiği kişiyi kıskanmazsa, hayatının her anından haberdar olmazsa sevdiğini kaybedeceğini zanneder. Çoğunlukla da sırf bu korkusu nedeniyle şüphe atakları geçirir.Algısı
şüpheli davranışlara odaklı olduğu için, biraz geç kalma, telefona gelen kimliği belirsiz bir
mesaj ya da e-
posta adresine düşen bir ileti, evde kıyametin kopmasına yeterli sebep oluşturur.
Kaybetme korkusuyla daha fazla ilgi ve sevgi isteyen kişi, daha fazla sahiplenici davrandığı için (ilginçtir ki) daha az sevilir.
Kendisini sürekli tehdit altında ve gergin hisseden kişi yanındakini töhmet altında bıraktığından sürekli bir suçlanma ile yaşayamayan taraf gerçekten de terk edebilir. Terk etmeye vicdanı elvermese de daha fazla uzaklaşır.
Yersiz bir kıskançlık, kıskanan taraf dünya güzeli ya da yakışıklısı da olsa bir süre sonra ilişkideki insanı bıktırır, usandırır,
hasta eder.
Eğer kıskanmaya neden olabilecek gerçekçi bir sebep varsa, o zaman dönüp kendine bakmanın ve ilişkiyi gözden geçirmenin zamanı gelmiş demektir. Eğer kişisel gelişmeni durdurmuşsan, yanındaki kişinin seni yeterli ve değerli bulmadığını düşünmeye başlamışsan, bu durum yeniden harekete geçmek için zamanın geldiğini gösterir.
Kıskançlığını kendini değerlendirmek için bir fırsata dönüştürebilirsin eğer böyle okuyabilirsen.
Bir ilişkide belli oranda bir kıskançlık kişinin kendisine ve eşine özenli davranması için gereklidir. Ölçüyü kaçırmamak şartıyla tabii…
Taraflardan birisi herkese
mavi boncuk dağıtıyor ve kıskanma atakları geçirmene neden oluyorsa, oturup yeniden “Bu insanla devam etmeli miyim?” sorusunu sormanın zamanı gelmiş demektir.
Bazı insanlar yapıları gereği flörtözdür. Herkese mavi boncuk dağıtmayı severler. Herkese yakın olmak, herkesle oturup kalkmak gibi şeyler
bağımlılık yapmış olabilir. O zaman da oturup düşünmek ve bu adamla/kadınla devam etmek ve hep onu kıskanan, bir ömrü onu kıskanmakla geçiren görevli mi olmak istiyorum diye düşünebilirsiniz.
Çünkü erkek kıskandığında, şiddet uygulayarak, kısıtlamalar getirerek eşini belki evde tutabilir ama “Değer mi ve sürdürülebilir mi?” diye bakmak lazım.
Kadın kıskandığında, bir süre sonra her şeye karşı şüphe duymaya, her hareketin altında başka bir şey aramaya ve sürekli
alarm durumunda yaşamaya çalışabilir. Yine soruyorum: Değer mi?
Herkes kendisi için kendi kararını verebileceği sağlıklı olan bir tercihte bulunabilir.Durum buysa ben ne yapmalıyım diye düşünebilir.
Sonuç olarak kıskançlık bir duygudur. Hepimizin şöyle ya da böyle içinden geçtiği bir duygu... Ve bu duygunun getirdiği mesajı doğru okuyabilirsek bize çok şey anlatacaktır. Eğer kıskançlığı yok etmeye, yokmuş gibi davranmaya, bastırmaya ya da saldırganca ifade etmeye çalışırsak, çok acı çekeceğimiz bir duygu olacaktır.
Nazlı Özburun / Aile Ve Evlilk Terapisti