Yargıyı AK Parti'nin arka bahçesi olmakla suçlamıştı
Kemal Kılıçdaroğlu.
Allah'tan bu memleketin cumhuriyet tarihi nerelerin, kimlerin bahçesi olduğunu unutturmayacak kadar kısa henüz.
Hayır, çok yakın geçmiş zamana gidip, bizzat adaletin temsil edildiği bakanların kendi has bahçesinde, 'Ne yani MHP'li mi alacaktım, elbette CHP'lileri alacağım' demesini hatırlatmıyorum sizlere, birkaç gün öncesini; 'bize
militan lazım' diyen
hukukçu görünümlü militan zihniyetini hatırlatıyorum. Üzgünüm ama 'Size teslim etmeyiz' zihniyetinin üzerine oturup, sağa sola 'bahçe açıyorsunuz' demek sadece inandırıcı olmamakla kalmıyor, aynı zamanda
komik de duruyor. Bu ülkenin bazı kurumları hâlâ '
Cumhuriyet Halk
Bahçesi' gibi davranmakta ne yazık ki!
Bir bakanın atadığı 5 bin
eleman 'militan' sayılmayacak, binlerce yargı mensubunun seçtiği yüz küsur yargı mensubu 'militan sayılacak öyle mi? Bu taksimi kimin yapmayacağını
şair söylemiş zaten!
Laikçi zihniyetin 'ya benimsin ya toprağın' anlayışı hiç değişmedi ve değişmeyecek sanırım. Bütün dünya özgürleşip, demokratlaşsa bile bu böyle kalacak galiba.
Buyurun size
İstanbul Bahçesi, pardon İstanbul
Barosu...
Gerçi bu zihniyetin çehresinin ne olduğunu Genç Siviller çok minik bir eylemle ortaya koymuşlardı. Meşhur 'Darbeci Baro' mottosu o günden bir hatıra olarak süslemektedir hâlâ bu baroyu.
Ergenekon meselesinin her konuşulduğu ortamda, büyük bir gönül rahatlığıyla darbeyi,
darbeciliği savunanların, bu ifadeden neden rahatsız olup,
otel basıp,
gençleri
linç etmeye çalıştıklarını anlamamakla beraber, bu örgütün son eyleminin apaçık
insan hakları suçu olduğunu düşünmekteyim.
Tamam; kabul, epeyce komik lakin "Cübbe ile başörtüsü yan yana duramaz" gibi mizahi bir
savunma ile örtülemeyecek kadar ciddi bir
özgürlük meselesidir
İstanbul Barosu'nun son icraatı. Memleketteki bir zihniyetin nasıl
öfke ve kine endeksli yaşadığının göstergesidir.
Peki, ne ile yan yana durabilir?
Cübbe ile darbecilik yan yana çok şahane duracak, başörtüsü durmayacak! Cübbe ile faşizanlığın en ilkeli beraber kol kola yürüyecek, insanların
giyim kuşam özgürlüğünün ayakları kırılacak! Cübbeyi ulusalcı militanlar giyip kuşanacak, özgürlükçü olanlar elini süremeyecek! Öyle mi?
Savunmaları da ibretli olduğu kadar mizahi esasen. Yaptıkları şey sadece
kanunları
uygulamakmış! Hangi kanun insanların giyim kuşamına müdahaleye bu kadar pervasızca cevaz veriyor acaba?
Hatırlarsınız bu zihniyetin bir eski sürümünü.
Hani, "İstikrar senin neyine Vesayet?" demişti güzel kafalı birisi. Hele hele avukatlık stajı yapmak! Senin neyine, örtülü çocuk?
Keza daha önce de belirtmiştik, bu kin ve nefret öylesi büyük bir şey ki, bu zihniyet İSKİ'nin başına geçse su vermez, fırınları elinde tutsa ekmek vermez, belki ellerinde imkânları olsa
oksijen vermez kendileri gibi olmayanlara! Nitekim ortaya da çıkıyor tıynetleri; nasıl bir kanuna dayanarak uygulama yapılıyorsa, stajyer çocukları, otellere bile almıyormuş bu özgürlük ve karine havarileri!
Bu zihniyetin, 'masumiyet karinesi' masalları da, sadece cuntacı ve darbeciler için geçerlidir ve tamamen boştur, diye düşünmekte haksız mıyız yani?
Bir şey söyleyeyim mi sevgili Barocular, esas bu zihniyet ile o cübbe yan yana durmaz, durmamalı... Hukuk ile zalimlerin, vicdansızlık, ideolojik
körlük, beyni öfke ve kine kilitlenmişlik yan yana durmaz, durmamalı. Hukuk ile darbecilik bile pek şık bir ikili değil kabul edelim. Ki zannımca bu nedenle öfkelenmiştiniz 'Darbeci Baro' pankartına.
Hâlâ insanların giyim kuşamları,
yaşam tarzları, düşünceleriyle uğraşanların yetiştiği bahçeler var bu memlekette.
Bu bahçelerden
çiçek, böcek kokusu değil, ne yazık ki tuz kokusu geliyor...
Anlarsın ya!