Simyacı'nın yazarı mı Orhan Pamuk mu?


'Davet edelim, güzel bir akşam olsun buradaki Türkler için.' dedi bir arkadaş. Bir başkası, 'Değmez, beklediğinizin tam tersi olabilir. Tanıyorum ben o şahsı, sonra üzülürsünüz.' dedi. Bahsi geçen, Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk'tu. Sao Paulo'ya yayınevinin hazırladığı bir program çerçevesinde gelmiş ve buralarda meşhur bir üniversitede konuşma yapacaktı. Programının sadece üniversite ayağını takip ettik. Gerçekten de davet edilse zaten bir avuçtan ibaret Türk toplumu gerçekten de üzülürmüş. Belki de ciddi bir araştırma yapmak lazım. Neden insanlar biraz alkışlanıp, birtakım ödüller aldığı zaman kendi köklerine tükürmeyi marifet sanırlar? Bu nasıl bir psikolojidir? Kar romanını yazdığı zaman hakkında yapılan eleştiriler arasında Nobel'in fazlasıyla politik bir ödül olduğunu, bu ödüle, kendi toplum yapılarını küçümseyen, kodlarını farklı şekillerde çözerek ilgili yerlere hizmet verenlerin mazhar olduğunu yazanlar olmuştu. Doğrusunu söylemek gerekirse o zaman bu tür yazıları yadırgamıştım. Şimdi de yadırgarım. Çünkü ortada eserleri olan insanları, ödül veren yerlere göre değil de eserleri üzerinden tenkit etmek daha doğru geliyor. O yüzden falanlar ödül verdiyse şöyledir, filanlar ödül verdiyse böyledir gibi değerlendirmelere hiç sıcak bakmadım. Nobel gibi ciddi bir ödülü alan insanların belli bir seviye insanı olarak davranacaklarını düşünüyordum. Yazmak gibi zahmetli ve beyin çatlatan düşünce ameliyelerinin insanlara çok şey kazandırdığını biliyorum. Hem böyle emek verip hem de neticesinden mahrum kalmak ciddi bir hüsran olsa gerek. Orhan Pamuk'un Mackenzie Üniversitesi'nde, topu topuna on dakikalık konuşmada devirdiği çamları görünce "Aman Allah'ım!" dedim. İnsan bu durumlara da düşebiliyormuş. Tehlike altında olduğundan dolayı Türkiye'de yaşayamadığından başlayıp, Ermeni soykırım iddialarına kadar uçan yazarımız, en son bugün Türkiye'yi yöneten iktidar ile Ermeni meselesi gibi yüz yıllık olaylar arasında bağlantılar kurabildi. Dinleyenler sanır ki o zaman tehcir kararının altında Tayyip Erdoğan'ın imzası varmış! Brezilyalı soruyor: "Doğu kültürünün üzerinizdeki tesirleri nelerdir?" Sayın yazar, Doğu kültüründen hiçbir tesir almadığını, Fransız ve İtalyan kültürü ile yoğrulduğunu anlatıyor. Doğu'dan hiçbir tesir almamış! Doğduğu, büyüdüğü, havasını teneffüs ettiği, ekmeğini yiyip suyunu içtiği toprakların tesirinden nasıl kurtulabilmişse! Böyle bir şeyin imkânı var mı? Bunu bir de Paulo Coelho gibi, genel olarak Doğu'da değil, İslam kültürünün hamuruyla malzemesini yoğurarak Simyacı adlı eseri yazan bir insanın ülkesinde söylüyor. Bizim Pamuk'un hiçbir etki almadığı kültürü, Coelho oralardan fark etmiş. O kültüre ait değerlerle yoğurduğu eseri de, otuz ülkede on sekiz milyon gibi ciddi bir satış rakamına ulaşmış. Ne kadar ilginç değil mi? Bizim dünya çapında yazarımız ise hiçbir etki almadığını iddia etmeyi marifet biliyor. Bir de ekliyor: Türkiye kadar zulme maruz kalınan, kadınların durumunun korkunç olduğu başka bir dünya ülkesi yokmuş. Türkiye bütün dünyanın gözlerini kamaştırarak yükselirken meğer Orhan Pamuklar bu yükselişten hiç nasip alamamış. Ya da yükseliş bazı insanlar için tam ters manaya geliyor. Ne denir ki? Coelho kadar kendi kültüründen nasiplenemeyen, hatta farkına bile varamayan insan için söylenecek bir şey kalmıyor, "Haktan ayan bir nesne yok. Gözsüzlere pinhan imiş." demekten başka.
<< Önceki Haber Simyacı'nın yazarı mı Orhan Pamuk mu? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER