Türkiye’nin yakın döneminin en karanlık döneminin, 90’lı yılların üzerindeki
örtü bir ucundan çekilmeye başlandı. Faili meçhul
cinayet yılları...
Hükümetin, asker ve derin askerlerin emrine girdiği yıllar. Dönemin Baş
bakanı Çiller’in, Ağar’ın vs. isimleri bu yüzden bir kez daha gündemde.
O yılların İçişleri bakanları
Nahit Menteşe ve
İsmet Sezgin önemli şeyler söylüyor. Apaçık
itiraf ediyorlar. Hem MGK’ya sunulan
infaz listesini teyid ediyorlar hem de o yıllarda bulundukları partinin bir parçası olan isimlerin yanlış şeylere bulaştığını itiraf ediyorlar.
Öte yandan, dönemin namlı silahşorlarından Ayhan Çarkın’ın bir
faili meçhul vak’a (
Namık Erdoğan cinayeti) için ileri sürdüğü iddialar somut bulunmadı. Kendisi ve bir arkadaşı
tutuklu kalmakla birlikte, suçladığı özel harekatçılar serbest bırakıldı. Bununla birlikte
dava süreci devam ediyor...
Bu yoldan geri dönülmez
Genel tabloya bakalım...
O dönemde aydınlatılması gereken bir cinayet yok. Her biri büyük sansasyona yol açan önemli
cinayetler var. Dönemi bilenlerin de ciddi şüpheleri var.
STAR yayınladı... Eski Bakan
Ziya Halis, listenin izini sürerken 1996 yılında mahkemeden aldığı kararda o listeyi teyid eden cümleler bulunuyor.
Bunlar ciddi gelişmelerdir. Böyle olduğu için de savcılar takip ve araştırma süreci başlatmışlardır.
Yakın geçmişte açılan ve yargıya taşınan dosyalara bakıldığında faili meçhul yıllarıyla hesaplaşmamak için bir gerekçe olamaz. Türkiye bu eşiği çoktan geçti ve ayrıca ne demokrat medyanın ne de iktidarın omzunda o yılların yükü var. Örtbas etmek, geçiştirmek, dondurmak, uyutmak mümkün değildir.
Dönemin aktörleri itiraflara başlıyor, yargı dosyayı açıyor, medya hassasiyetini gösteriyor... Hükümet zaten daha baştan “Sonuna kadar gidilsin” diyerek perspektifini ortaya koyuyor.
Bir kesimin sessizliği dikkat çekiyor.
Kürt siyaseti, BDP gayet sessiz.
Meşhur liste Kürt işadamlarını kapsıyordu ve bazıları adı orada olduğu için öldürüldüler.
Ülkede ne olursa olsun gerçeği açığa çıkarmak her şeyden önce hükümetin sorumluluğundadır. Türkiye bugün öyle bir
ülke... Hükümet geçmişin karanlığıyla yüzleşmek konusunda bir kompleks taşımıyor. Kendi güvenliği ve geleceğini düşünmeden yolu açıyor.
Yargının eli serbest bırakılıyor,
sivil toplumun takip becerisi gelişiyor.
BDP nerede?
Peki, Kürt milliyetçisi parti neden ortalıkta görünmüyor?
Kürtlerin hiç şüphesiz en çok haksızlığa uğradığı bir konuda neden siyasal takip ve
baskı görevini yerine getirmiyor. Ard arda itiraflar gelirken, resim netleşmeye başlarken BDP sözcüleri neden aydınlanmaya katkı sağlamıyorlar?
Sadece malum liste meselesinde değil...
Cemal Temizöz davası gibi hala yürümekte olan başka faili meçhul davaları da var. Orada da yoktular...
Sanki bütün bunlar hiç olmuyormuş gibi ve sanki Kürt siyaseti on yıllardır hep bu konular üzerinden siyaset yapmamış gibi. Büyük bir sessizlik, son derece dikkat çeken bir kayıtsızlık...
Türkiye’nin demokratikleşmesinden, Kürt sorununun geçmişiyle dürüstçe hesaplaşmasından gayrı memnun bir hal var. “Devlet” Kürtlerin geçmişte çektikleri acılardan dolayı özür dilerken, pişmanlık ifade ederken Kürt siyaseti kuşattığı alanın daralmasından duyduğu endişeyi açığa vuruyor.