Siyasette dağılma var mı?


Eskiden kaçmaktan kovalamaya vakit kalmazdı. Türkiye değişti. Artık uzun vadeli hesaplar yapabiliyoruz. Başımızı kaldırıp çevremizde olup bitenlere bakabiliyoruz. Daha ötesi, bizim dışımızdaki dünyayı etkileyebiliyor, hatta peşimize takıp sürükleyebiliyoruz. Son günlerde dile getirilen kaos endişesini, bu tablo ile oluşturduğu kontrastla açıklamak lâzım. MHP Genel Başkanı'nın 'AK Parti'deki çatlak' ikazı, bu çelişkinin yapıcı bir eleştirisi olarak görülmeli. Bahçeli iktidar partisine sorumluluklarını hatırlatıyor. Kaos ve dağılma görüntüsü vermemesini istiyor. Söylediği, bir muhalefet partisi lideri için günlük politikanın üstünde tutarlılık taşıyor. 'Siz işinizi yapın, tek parti iktidarının uyumunu ve sürekliliğini sağlayın, biz de kendi işimizi yapalım' demiş oluyor. Türkiye büyük bir dönüşüm yaşadı. Başka ülkelerde ayaklanmalarla, devrimlerle elde edilen sonucu, aklı başında adımlarla ve politik akılla sağladık. Gemisini kurtaranın kaptan olduğu, orman kanunlarının işlediği, çetelerin devlete hakim olduğu bir ülkenin yerinde bugün her şeyin düzene girdiği ve daha ötesine ulaşma umutlarının sürdüğü bir ülkede yaşıyoruz. Ergenekon çetesi gibi bir çete, bundan 13 yıl önce yargı mensuplarını toplayıp brifingler ve talimatlar veriyordu. Bugün yargı aynı çetenin mensuplarından hesap soruyor. Dün kanunsuzluk yapanın yerine kârdı. Suç işlemek, soygun yapmak normaldi; sadece yakalanmamak gerekliydi. Cinayet işleyenlerin ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaştıklarını hepimiz biliyorduk. Yeni cinayetlerin işlenebileceğini de. Hukukun hakim olduğu bir ülkede yaşıyoruz artık. Suçun kovuşturulduğu, suçluların hesap verdiği bir devlet düzenine ulaştık. Aşılması imkânsız gibi görünen engelleri son dört yılda geçtik. Devrim yapmadık. Ayaklanmadık. Elimize silah alıp, bizim hayatımıza kastedenlerin karşısına dikilmedik. Zora, şiddete başvurmadık. Sokaklara dökülmedik. Her şeyi demokrasi içinde ve hukuk usulleriyle başardık. Başarma vaadiyle önümüze düşenlere vekalet verdik. Onlara destek olduk, arkalarında durduk. Tedric kaidesiyle, devrimle değil evrimle hukuksuz bir ülkeye hukuk getirdik. Birçok engelle karşılaştık, büyük badirelerden geçtik; ama sonunda başardık. Kaos endişesi, denizi geçip çayda boğulma korkusunu yansıtıyor. Şike yasası konusunda oluşan hassasiyet, hukuk karşısında herkesin eşit olması prensibine dayanıyor. Ve geçtiğimiz bu zorlu sürecin sona erdiği ve bir geri dönüş olacağı kaygusu bu endişeyi büyütüyor. Daha ötesi, hedefe varmak için daha çok merhaleler olduğu, bu kaotik görüntünün umutsuzluk oluşturduğu anlaşılıyor. Kaos gerçekten var mı? AK Parti iktidarını var eden, sürdüren sebepler ortadan kalktı mı? Hedeflerden vazgeçildi mi? Kaide-i tedric prensibi aynı yumuşaklık ve araçlarla geriye doğru mu işliyor? Bu sorularla meşgul olmanın bile haksızlık olduğunu düşünüyorum. Çünkü tarihin çarkları geriye çevrilemez. Türkiye değişti. Tarihte bireyin rolü hızlandırmak içindir. Biz Türkiye'nin değişen dinamiklerine, güçlerine güvenmeliyiz. Hukuk talep eden bir toplum var oldukça hukuk var olur. Kaos endişesi bile, aslında bu talebi yansıtıyor. Çare ise yeni bir anayasa yapmak. Dile getirilen kaos görüntüsünü ve beklentisini, toplumun hassasiyeti ve uyanıklığı olarak yorumlamalıyız. Kaosu engelleyecek olan zaten bu hassasiyetin kendisi. Yapacak çok iş var. Yapabilecek olanlar da meydanda. Türkiye yeni bir anayasa yapıyor. Gerçekten kaos olup olmayacağını kestirmek için bu sürece bakmalıyız. Anayasa için umudunuz ne durumda? Öyleyse mesele yok.
<< Önceki Haber Siyasette dağılma var mı? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER