Mahkeme, Şike Yasası’nda yapılan değişikliklerin, Meclis’te kabul edilmesini, Cumhurbaşkanı’nın bu kez onaylayıp onaylamayacağını beklemeden, savcılıkça gönderilen
iddianameyi bir günde kabul etti. Yani
mahkeme kamuoyundan yükselen seslere
kulak verdi. Artık
şike siyasi partilerin sorunu olmaktan çıktı.
AK Parti bölünür bölünmez tartışmalarını da atın çöp sepetine. Şike
yasası bu kez onaylansa da, şikeye karıştığı öne sürülen, iddianamede şifre adının “CEO” olduğu belirtilen ve “işçiler” olarak anılan Aziz
Yıldırım ve arkadaşları örgütlü suç işlediklerinden ağır cezada yargılanacak. Yeni yasa bu kişilere verilecek, yüz küsur yıllık
hapis cezalarını indiriyor ancak şike yapanın da canına okuyor; hele de bu işi örgütlü bir biçimde yapmışsa! Gerçekten de işlenen suçla cezalar arasında bir orantısızlık var. Şimdi siz bir dilim
baklava çalan çocuğa on yıl hapis öngören ceza yasasını değiştirmek için neden kollar sıvanmıyor da şikeci olduğu iddia edilenler için bunca çaba harcanıyor, diye sorabilirsiniz. O çocuğun ne taraftarı, ne medya desteği ne de lobisi var kardeşim, olay bu kadar basit! Şike derken salt
Aziz Yıldırım ve arkadaşlarını suçlamak da doğru değil. İddianame
Serdar Adalı ve
Tayfur Havutçu üzerinden Beşiktaş’ı,
Sadri Şener üzerinden de Trabzonspor’u da bu bataklığın içine bırakıveriyor. Ve tabi TFF.
Mahmut Özgener Federasyonu’nun Aziz Yıldırım’a her türlü desteği verdiği,
Fenerbahçe Kulübüne usulsüz biçimde para aktardığı ve bu paraların şike için kullanıldığı yazılı iddianamede. Bu günkü TFF Başkan Yardımcısı Göksel Gümüşdağ’da “örgüte
yardım” etmekle suçlanıyor.
Şike yapanla
darbeye soyunan arasında büyük fark yok bence. Her ikisi de güç sahibi olmak için karanlık işlere dalıyor. Ama biz hala taraftarın, namusuyla mücadele eden kulüplerin haklarına el koyanları ciddiye almıyoruz, darbecilerin üzerine büyük bir cesaretle giderken. Ülkede darbe yapmakla milyonlarca kişinin tek tutkusu olan futbolda şike yapmak aynı kapıya çıkar, kimsenin kuşkusu olmasın! Sonuçta
gasp edilen kamuoyunun haklarıdır!
Mehmet Ağar’ın
basın toplantısı
Faili meçhul
cinayetler konusunda Mehmet Eymür’ün işaret ettiği Mehmet Ağar bütün iddiaları yalanlayınca aklıma “devleti korumak ve kollamak için her yol geçerlidir” diyen ve
Gladyo/
Ergenekon tür yapılanmaların mucidi,
Şifre adı “
Anne” olan CIA’nin en üst düzey yöneticiliğini yapmış James Jesus Angelton geldi. Angelton yargının çok yavaş işlediğini, suç işlediği varsayılan kişileri bir kurşunla temize
havale etmenin çok daha etkili bir yöntem olduğunu söylemişti. Ve CIA “wet works” (ıslak işler) diye tanımladığı temize havale etmek işlemlerini gerçekleştirmek amacıyla birkaç
ekip kurdu, Mafya’yla işbirliğine soyundu, suikast ve suikast girişimleri birbirini izledi. Bunların ilki
İran petrollerini devletleştiren
Muhammed Musaddık’a yönelik darbedir ki, bunu
Barack Obama, 2009 yılında
Mısır gezisi sırasında doğrulamıştır. Ha Mehmet Ağar bunları yapmıştır demiyorum; ancak onun basın toplantısında “kusurumuz olduysa bunlar hizmetin kendisinden kaynaklanmaktadır” savunması, görevden alınırken Angelton’un “ben işin gereğini yaptım; kusur varsa işte aranmalı bende değil”, açıklamasıyla biraz örtüşüyor da onu hatırlatayım istedim.