Kılıçdaroğlu
Yargıtay'a seçilen 160 hâkimi "
militan" olarak niteleyip, yargıyı "AK Parti'nin arka bahçesi" olmakla itham etti ve "Gün gelir bunun hesabını verirsiniz" diyerek bir de tehdit etti.
Fakat her zamanki gibi çelişki üstünde oturuyor Kemal Bey.
Gerçekten de
Seyfi Oktay ve Moğultay dönemindeki "ulusalcı-laik-mezhepçi-
PKK yanlısı" hâkim-savcı alımı, Kemal Bey'in bahsettiği kadrolaşmanın zirvesidir.
Bu dönem PKK'ya yakın hâkim ve savcı neslinin de kadroya katıldığı dönemdir.
92 yılında PKK'yı tenkit ettim diye iki tane hâkim adayının "Güneydoğu'ya gelince görürsün örgütü, görüşürüz" diye tehdit ettiklerini hâlâ hatırlarım.
İkisi de hâlâ görevde. Biri hâkim biri savcı.
Gayretkeşliğe ne hacet!
Kemal Bey'in çelişkilerini tashih etmeye kalkarsanız, başka memleket meselelerine
vakit kalmaz.
Zira Kemal Bey, Demirel'e taş çıkartan bir çelişki rekortmeni.
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte yaman bir çelişki üzerine kurulan
CHP, yıllar boyu çelişkiler yumağı üzerinde
siyaset yapmaya çalıştı.
Otoriter bir CHP devleti ile muzdarip ve mazbut bir milletin temel çelişkisiydi bu.
Kemal Bey, cumhuriyetten beri kendi mülkleri olan yargının, milletin her rengini barındıran demokratik bir bahçeye dönüşmesine yanıyor.
Hâkim ve savcıların vicdanlarına vurdukları ideolojik pranga kırılmaya yüz tuttu diye parçalanıyor.
Hiç unutmam.
99 yılında bir savcı arkadaşımla sohbet ederken teessürle bana şunu demişti:
-
Atatürkçü Düşünce Derneği geçen hafta birisi hakkında Atatürk'ün hatırasına
hakaretten suç duyurusunda bulundu. Bu hafta da Garnizon Komutanlığı. Her ikisinde de ne suç oluşmuş ne de
delil var. Lanet olsun ki davayı açmak zorundayım. Takipsizlik kararı veremeyeceğim diye vicdanım sızlıyor. Verirsek bunlar adamı tefe koyarlar.
Gerçekten de tefe koyarlardı.
CHP, resmi ideoloji ve
Genelkurmay alınmasın diye böyle yüzlerce "bağlılık davası" açılırdı.
Mahkeme cesaret edebilirse
beraat kararı verirdi.
Edemezse "ne yapalım" kabilinden basardı cezayı.
CHP, resmi ideolojiyi demokrasiye,
adalete ve millete üstün tutan bir hâkim-savcı nesli üretti.
Şapka giymedi diye 57 kişiye idam kararı veren ve
infaz ettiren hâkimler...
Yassıada'da Divan Başkanı Salim Başol'un fütursuzca dediği gibi "Sizi buraya gönderen irade böyle istiyor" diyen ve millet iradesini CHP ideolojisinden üstün tuttu diye
Menderes,
Zorlu ve Polatkan'ı ipe çeken hâkimler...
M. Kemal'e
muhalif kalmasın diye haksız yere ocakları söndüren
mahkemeler...
İskilipli Atıf Hoca gibi dünya çapında bir âlimi zalimce idam eden hâkimler...
Masumların kan ve çığlıklarıyla dolu bu tek parti militanlıklarını ne yapacağız Kemal Bey?
Faşizan bir maziye sahip siyasal partinin kendi günahlarını affettirmeden başkalarına günah faturası çıkarması büyük gaflet olsa gerektir.
CHP geleneği yargıyı ve adaleti Kel Ali, Kılıç Ali ve
Necip Ali'yle anılan "Üç Ali'ler Konseyi" olarak tanıdı ve telkin etti yıllarca.
Cumhuriyetin
terör mekanizması olan
İstiklal Mahkemesi üyelerinden Lütfi Müfit Bey'in sözleri CHP'nin kadim adalet perspektifini ortaya koyar:
"Bizim milli bir gayemiz var. O gayeye varmak için ara sıra kanunun üstüne çıkarız..."
Ara sıra değil daimi surette kanunun üstünde kaldılar. Yüzlerce masumu katlettiler.
İttihatçıların ateşin simalarından Tanin gazetesi başyazarı Hüseyin Cahit Yalçın bile çileden çıkmış ve:
"Böyle bir mahkemede hâkim olmaktansa mahkûm olmayı
tercih ederim" demişti.
İşte CHP böyle bir yargı genetiğiyle serpildi.
Şimdilerde yargı CHP'nin siyaset ve menfaatine aykırı karar verdiğinde derhal feryadı basıyorlar.
CHP yıllardır kendi emrinde olan yargının kontrolünden çıkmasını, başkalarının arka bahçesi ve militanı olmak olarak takdim ediyor.
11 bin hâkim ve savcının özgür iradeleriyle şekillenen
HSYK ve Yüksek Yargı milletin ve demokrasinin bahçesi olma yolunda.
Yargıtay'a seçilen 160 yüksek hâkimin hepsi manevi şahsiyetlerine yönelik bu haksız saldırı ve hakaret sebebiyle Kemal Bey'e
tazminat davası açmayacaklar mı?
Ya HSYK?