Bu hafta kolesterol tartışmalarıyla geçti. Medyada, "kolesterol savaşları, 30 milyar dolarlık kolesterol tartışması, kolesterol ilaçları kavgası, bunlar kolesterol mafyasının işi" gibi başlıklarla pek çok haber ve
köşe yazısı yer aldı.
Bir tarafta 'kolesterol hastalıktır mutlaka ilaçla
tedavi edilmelidir' diyenler, diğer tarafta buna şiddetle karşı çıkıp 'kolesterol vücudun
damarda meydana gelen iltihaba karşı bir
savunma tedbiridir; tedavi edilmesi gerekmez' diye
itiraz edenler var. Bu tartışmaları iyi anlamak için bazı temel bilgileri hatırlatmak istiyorum.
Kolesterol damarı tıkamaz: Ateroskleroz yani damar sertliği, damar cidarında kolesterolün basitçe birikmesiyle oluşan bir
depo hastalığı değil süregiden "düşük yoğunluklu bir enflamasyon"dur. Son senelerde yapılan araştırmalar olayın en başından damarı tıkayan pıhtı oluşumuna kadar tüm evrelerinde enflamasyonun rolünün olduğunu göstermiştir.
Aterosklerozun ağırlığıyla kan kolesterol düzeyi arasında da
kalp krizi geçirme riski arasında da bir ilişki yoktur. Kolesterolleri normal hatta düşük olan kişilerde ileri derecede ateroskleroz gelişebileceği gibi kalp krizi geçirenlerin yarısında kolesterol yüksek yarısında ise normaldir.
Nitekim aterom plağının lipitten ve enflamasyondan zengin bir plak olması durumunda 'yeniden daralma' riskinin azaldığı ortaya konulmuştur. Aterom plağı ile ilgili kalp krizi,
felç ve
ölüm olaylarında en önemli sebebin plaktaki kanama ve plak içinde damar oluşumu olduğu belirlenmiştir. Bu bulgular kolesterolün aterom plağında bulunma sebebinin koruyuculuk olduğunun bir kanıtı olarak görülebilir.
Zaten kalp krizlerinde, felçlerde ve bunlara bağlı olarak gerçekleşen ölümlerde damarı tıkayan kolesterol değil, kan pıhtısıdır. Başka bir deyişle kandaki kolesterol, kurumun soba borusunu tıkanması gibi damarı tıkamaz; kolesterol aterom plağının elemanlarından sadece biridir.
Damar sertliğinin sebebi nedir?: Ateroskleroz damar cidarında damarı koruyan faktörlerin yetersiz kalması sonucu bir '
hasar' oluşmasıyla başlar. Bu hasarı takiben iltihap hücrelerinin damara yapışması ve birikmeleri mümkün olur. Bunlardan salgılanan pek çok madde ile damar cidarında 'mikropsuz iltihap' olarak da bilinen 'enflamasyon' meydana gelir. Bu enflamasyonun elemanları arasında iltihap hücreleri,
kalsiyum, kolajen, kolesterol, fosfolipitler, hücre artıkları, yeni damar oluşumu, kanama, düz kas hücreleri vardır.
Bu iltihabın amacı damarda oluşan hasarın damarın delinmesini önlemek için bu kısmı enflamasyon sayesinde kalınlaştırmasıdır. Bu oluşuma aterom plağı diyoruz. Damardaki hasarı ve vücudun bunu
tamir etmesini bir çeşit 'yara iyileşmesi' gibi de değerlendirebiliriz.
Damar iç yüzeyindeki hasarı ortaya çıkaran etkenlerin başlıcaları diyabet, obezite, yüksek
tansiyon, hareketsizlik, sigara ve
alkol, stres ve beslenme hatalarıdır. Bazı hastalarda kanda kolesterolün artmış olmasına bakarak damar sertliğine kolesterol yol açıyor demek doğru değildir. Bu, tıpkı zatürree olan bir hastada kanda iltihap hücrelerinin artması gibi vücudun bir savunma tedbiridir. Zatürree olan bir kişide
kemik iliğinde iltihap hücrelerinin yapımını önleyen bir ilaç vermek ne kadar yanlışsa damar sertliğinde de olay yerine oradaki hasarı tamir için gelen kolesterolü olayın suçlusu ilan etmek de yanlıştır.
Son senelerde sayısız araştırma, enflamasyonun oluşumunda ve sürdürülmesinde ensülin direnci ve serbest
oksijen radikallerinin çok önemli olduğunu göstermektedir.
Kalp krizi geçirenlerin yarısının kolesterolleri normal: Kalp krizi geçirenlerin yarısının kolesterolleri yüksek, diğer yarısının ise normal ve hatta bazılarınınki normalin de altında olabilir. Buna göre kanlarında kolesterolleri yüksek olanların da düşük olanların da kalp krizi geçirme ihtimalleri farklı değildir. Böyle bir durumda da kolesterol yüksekliğini kalp krizleri için bir risk faktörü olarak göstermenin bir mantığı yoktur.
Kolesterolün aterosklerozun sebebi olduğunu ileri sürenler kanda kötü kolesterolün (LDL-kolesterol) yüksek ve iyi kolesterolün (HDL-kolesterol) düşük olması durumunda
kalp damar hastalıkları ve bunlara bağlı sorunların daha fazla görüleceği kanaatindedirler. Oysa son senelerde yapılan birçok araştırma yüksek dozda veya iki farklı ilaç kullanılarak kötü kolesterolün daha fazla düşürülmesi veya iyi kolesterolün artırılmasının bu problemleri önlemediğini gösterdi. Hatta bunların bazılarında ortaya çıkan komplikasyonlar sebebiyle araştırmalar yarıda kesildi.
Kolesterolsüz yağlar işe yaramadı: Hatırlarsanız, damar sertliğini önleyeceği iddiasıyla insanlara senelerce kolesterol ihtiva etmeyen margarin ve sıcakta preslenmiş
bitkisel yağlar yedirildi; yumurta,
kırmızı et, yağlı süt ürünleri
yasaklandı ama nihayet bunların hiçbir işe yaramadığını kavrayan kolesterol lobisi 'yumurtadan özür diliyoruz' demek zorunda kaldı. Bugün
kalp damar hastalıklarındaki artışta sağlıklı yağlar diye dayatılan trans yağların çok büyük etkisi olduğunu kimse inkâr edemiyor.
Damar sertliği nasıl tedavi edilmelidir?: Damar sertliğinin oluşumunun ve kalp krizi, felç, ölüm gibi olaylara sebep olmasının önlenmesi için esas yapılması gereken şey damar cidarındaki bu enflamasyonun baskılanmasını sağlamaktır. Bugün için elimizde bu enflamasyonu önemli bir yan etkiye yol açmadan baskılayabilecek bir ilaç mevcut değildir.
Yukarıdaki bilgilere göre kolesterol düşürücü ilaçların bu hastalıkların önlenmesinde kullanmanın haklı bir gerekçesi mevcut değildir. Yapılması gereken şey öncelikle, varsa diyabet ve
yüksek tansiyonun tedavi edilmesi; obez olanların ideal kilolarına getirilmesidir.
Bu kişilerin mutlaka egzersiz yapmaları (günde en az 5 bin adım atılması veya 30-40 dakika yürümek, bisiklete binmek, jimnastik hareketleri) sağlanmalıdır. Sigara ve alkol kesinlikle sakıncalıdır; buna ikinci ve üçüncü el
duman da dâhildir.
Beslenme de çok mühim; mutfağımızın temel yağları tereyağ, zeytinyağı ve fındık yağı olmalı! Unlu gıdaları, hamur işlerini mutlaka azaltmamız gerekiyor. Şeker ise kesinlikle yasak; mısır şurubu ve suni tatlandırıcıların adının bile ağza alınmaması gerekiyor.
Temel yiyeceklerimiz makul miktarlarda hayvansal besinler, yeşil
sebze ve meyveden oluşmalı. Balık, yoğurt ve aşırıya kaçmamak kaydıyla
ceviz, badem ve fındık da sağlılığımızın dostu besinler.