Sağlıklı ve normal bir ülkede yaşıyor olsak bugünkü yazımın konusu dünyanın da tek gündemi olan AB Zirvesi ve küresel
kriz olurdu.
Türkiye açısından ise demokrasinin özü olan Bütçe Kanunu’nun görüşülmesi de AB Zirvesi kadar önemli; gel gör ki çok uzun zamandır ‘bizim vergiler nereye gidiyor’ sorusunun cevabını veren
bütçe ile
toplum alakadar değil...
Sanayi üretimindeki artış da bir
analiz konusu olabilirdi; olmayan bir alım gücüyle hız kesmeyen iç talep patlamasına sevinmek mi gerekir, yoksa endişelenmek mi?
Ama dün Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği Şike Yasası’nın alt komisyonda yeniden dirençle ele alınması sokağın tek gündemiydi.
Doğal olarak hiçbir şeyin arkasında durmadığı kadar
şikeciliğin arkasında duran
siyasetin de ahlak ve vicdan anlayışı bütün gün etrafta sorgulanıp durdu.
***
Bundan altı yedi ay kadar önce bugün kiminin
sanık konumuna düştüğü için azimle
itiraz ettiği 6222 sayılı sporda şiddeti ve şikeyi önleyen
yasa öncesi şike, ‘
dolandırıcılık’ suçu sayılıyordu ve cezası şimdi şikeci siyasetin değiştirmeye çalıştığı yasada öngörülen cezalardan da daha ağırdı.
Şimdi ise şikeci siyaset, veto edilen yasada ısrar ederek şikeciliği dolandırıcılık kapsamından çıkarıyor.
Ortaya çıkan iddianamede çok ağır bir şekilde suçlananların bizzat yasayı hazırladıkları bir ülkede belki bunu da garipsememek gerek...
***
Şikeci siyasetin bu yeni yasa ile ne yapmak istediğine daha yakından bakalım...
Eğer yasa, 24 Kasım’da geçtiği gibi yasalaşırsa, ağır ceza mahkemesi devre dışı kalacak, bu yasayla ilgili suçları işleyenler asliye ve sulh ceza mahkemelerinde yargılanacak.
Çünkü iki yıla kadar ve iki yıl dâhil
hapis cezaları ve bunlara bağlı adli para cezaları ile bağımsız olarak hükmedilecek adli para cezalarına ve güvenlik tedbirlerine ilişkin hükümlerin uygulanması, sulh ceza mahkemelerinin görevi içinde.
Ağır ceza mahkemeleri ise beş yıl ve üstü ceza istenen davalara bakıyor...
***
Yasadaki değişiklik aynen kabul edilirse ağır ceza mahkemesi devre dışı kalacak dedim...
Böylece bu suça bakacak olan
savcılık özel yetkili savcılık olmaktan çıkacak.
Davalar da özel yetkili mahkemelerde görülmeyecek.
Tabii durum böyle olunca...
Yeni çıkacak yasaya göre şu anda şike sanıklarının ağır ceza ve özel yetkili mahkemelerde yargılanamayacak olması nedeniyle, savcı
Mehmet Berk dosyayı yeni bir savcıya aktaracak.
Hâlbuki Özel yetkili
Savcı Mehmet Berk 3 Aralık’ta iddianamesini mahkemeye sunmuştu.
Bu durumda yeni bir iddianamenin hazırlanması sağlanacak.
Yeni görevlendirilecek savcının hazırlanan iddianameden faydalanması mutlaka söz konusu olacak.
Spordaki şike mafyasını ağır ceza ve organize suç kapsamından çıkararak dolaylı olarak kutsamak ve özendirmek şikeci siyasetin ahlak anlayışını göstermekte...
***
Bir de konunun vicdani yanı var...
2011 yılında Türkiye siyasetinin en yüce değer olarak kabul ettiği ve tüm varlığıyla ardında durduğu şikecilik söz konusu olunca, toplumsal vicdanın hatırladığı ‘
baklava çalan çocuklar’ örneği siyasetin vicdan anlayışını da çok keskin bir şekilde sergilemekte...
1997 yılında baklava ile antepfıstığı çalan dört çocuk ağır ceza mahkemesinde yargılanmış ve dokuz yıl hapis cezasına mahkûm olmuştu.
Kimse onları kurtarmaya kalkışmadı.
Çünkü şike mafyasından değillerdi.
Çünkü illegal
bahis oyunlarında şike yaparak trilyonlar götürmüyorlardı.
Çünkü kara para aklamıyorlardı.
Sadece kapıları kırıp, baklava ve
fıstık çalacak kadar
yoksul ve açlardı; onun için de siyasetin umuru olamadılar.
Hala da değiller...
***
Yazıyı bitirirken halkın tepkisini yansıtan binlerce
mail almaya devam ettiğimi de söyleyeyim...
Avukat Metin Er’in gönderdiği
mesaj, halkın şikeci siyasete gösterdiği ortak duygu ve düşünceyi yansıtması açısından çok anlamlı:
“
Meclis şike yaptı.
Siyasetin güvenilirliği bitti. Kimse artık beni siyasetin doğruluğuna inandıramaz. Demek ki her şeyin bir fiyatı varmış. Artık oy kullanmayacağım...”
***
Dilerim, dünkü açıklamaları ışığında Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, ahlak ve vicdan adına direnmeye devam eder.