İç politikaya dair gündemin yoğun olması, etrafımızda yaşanan bazı hadiseleri görmemizi engelleyebiliyor. Mesela
Almanya'da bir karavan yandı ve tarihî bir sır ortalığa saçıldı.
Yanan karavanın içinde ölü bulunan (daha doğrusu
intihar eden) iki kişinin geride bıraktığı deliller, 10 sene önce başlayan '
döner cinayetleri' üzerindeki sır perdesini aralıyordu. Katillerin daha önce gözaltına alınıp serbest bır
akılmaları, sadece ajanların alabileceği pasaporta sahip olmaları, Türklere yönelik saldırıya dair itirafları vs. örgütün devlet içindeki bazı birimler tarafından korunduğuna dair kuşkuyu artırdı. Almanya resmen şokta.
Avrupa'da ırkçılığın sadece marjinal bir söylemden ibaret olmadığı ilk defa bu kadar net bir şekilde ortaya çıkıyor...
Akla ziyan bir gelişme de Yunanistan'da yaşandı.
Avrupa Birliği üyesi komşumuz, gece yarısı aldığı ani bir kararla genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarını
emekli etti. Meğer 16
general,
darbe yapmak ve hükümeti devirmek için örgütlenmiş. Son cuntadan bu yana (1973) darbe kelimesini lügatinden çıkaran Yunanistan'da büyük bir şaşkınlık yaşanıyor.
İngiliz Telegraph Gazetesi'nin '
Türkiye'dekine benzer' bir darbe komplosunun ortaya çıkarıldığını ve bu komploya dahil olan üyelerin tek tek tespit edildiğini ifade etmesi manidar. Daha manidar olan da şu: Ta baştan beri darbe davalarıyla ilgili tutarlı bir tavır sergileyemeyen bazı
gazeteler bile olayı aktarırken "Yunanistan'ın Balyoz'u" ifadesini kullandı.
Anders Behring
Breivik adlı ırkçı
terörist, temmuz ayında Norveç'te bir saldırı düzenlemiş ve 77 kişiyi öldürmüştü. 77 kişi! Silahını kuşanıp bu kadar masum cana kıyan katilin daha önce Türkiye'ye de geldiği,
İslam düşmanı olduğu, not defterine
Ergenekon davasıyla ilgili yorumlar yazdığı vs. biliniyor. Birkaç gün önce o vahşi saldırıda ilginç bir gelişme yaşandı. Psikiyatristler Breivik'in aklî dengesinin yerinde olmadığını ifade eden 230 sayfalık bir
rapor hazırladı. Bu rapor sayesinde Breivik, ceza almadan kurtulabiliyor. Benzer saldırıların artmasından endişe duyan Avrupa'nın akil
yöneticileri, bundan sonraki saldırılar konusunda karamsar bir havaya girmiş durumda. Haklılar. Bu hadiseden deli raporuyla sıyrılmak mümkünse Avrupa'da daha çok tımarhane açılır...
Ekonomik
kriz keskin söylemleri güçlendirecek
Dünya kaynıyor. Irkçılık ve İslam fobisi her geçen gün kendine yeni alanlar açıyor. Birbirinden kopuk ve birbiriyle alakasız oluşumların arka planında, dünyanın yeni kutuplaşmalara doğru itildiğini görmek gerekiyor. Dün de vardı bu
tehlike. Ancak bugün başka bir safhaya doğru gidiliyor. Dünkü marjinal söylemler bugün daha bir yaygınlık kazanıyor ve kendini
siyaset arenasında daha çok hissettiriyor. Halk arasında taban buldukça devlet nezdinde
destek bulmayacağını iddia etmek çok zor.
Göçmenler ülkesi sayılan ve yaşadığı acı hatıralar nedeniyle ayrımcılık suçuna ağır
yaptırımlar uygulayan ülkeler bile bugün bir uçtan bir uca savruluyor. Bizdeki aşırı ulusalcılık Batı'da başka maskelerle karşımıza çıkıyor. İslam düşmanlığı, Türk düşmanlığı, göçmen düşmanlığı şekliyle dalga dalga köpürtülen yeni oluşumların bağlantıları devletlerin güvenlik ve istihbarat birimlerine kadar uzanıyor.
Küresel hale gelen
ekonomik kriz keskin söylemleri güçlendirecek. Acı tecrübelerimize binaen rahatlıkla söyleyebiliriz ki bir ülkede istikrarlı bir
yönetim yoksa, siyasî otorite sarsıntıya maruz kalmışsa, ekonomik zorluklar insanları bunaltmışsa derin yapılanmalar, çeteleşmeler ortaya çıkar. Adalet ve güvenlik mekanizması zaafa uğrar uğramaz sokaktaki "marjinal" örgütlerle içerideki derin yapılar kafa kafaya verir ve hukuku askıya alır...
Bir de öteden beri varlığını derin operasyonlara borçlu olan devletler var.
Suriye gibi. Hem kendi
halkına karşı terör havası estirirler hem de
rakip gördüğü güçlere zarar vermek amacıyla
terörist beslerler. Hafta içinde gazetelere yansıyan bir haber, bu çerçevede değerlendirilmeli: "
Ankara ile kriz yaşayan Şam yönetimi
PKK için
kamp tahsis etti." Aslında Suriye gibi pek çok devlet var bu coğrafyada. Üstelik kendilerine ait sandıkları projenin başında başka güçler bulunmakta, bu ülkeleri kukla gibi,
taşeron gibi kullanmaktadır...
Görünen o ki, dünya yeni bir hercümerç yaşıyor. Onca karmaşanın arasında, bizdeki Ergenekon'a benzeyen örtülü yapıların derin hamleler yapmasına hazır olmak gerekiyor. Bazı güçlü lobilerin derin operasyonlarla "Global 28 Şubatlar" üretmesi de ihtimal dahilinde. Bizim gibi kendi ayakları üzerinde durabilmek için büyük gayret sarf eden, ancak henüz o olgunluğa erememiş ülkelerin hem içerideki maceraperestlerin illegal yapısını dağıtması gerekiyor hem de dışarıdakinin şerrinden emin olabilecek hamleleri yapması. Çok zor bir süreç. Umarım bizdeki basiret ve feraset, o karanlık tüneli aşmaya yetecek kıvamdadır...
Kuşatma sürüyor
Uzun bir süreden bu yana devam eden bir çalışmaya daha önce de temas etmiştim. Türkiye içinde antidemokratik güçlerden umudunu kesenler dışarıya yöneldi. Panellere katılıyorlar, görüşmeler yapıyorlar, makaleler yazıyorlar. Türkiye'nin eksen değiştirdiğini, Ergenekon davasının siyasî bir sindirme hareketi olduğunu, basın üzerine yoğun bir
baskı yapıldığını, Kürtlerin siyasetten soğutulup dağa çıkmasının tek seçenek haline getirildiğini vs. iddia ediyorlar.
Aslında bu suçlamalar yeni değil; ancak bazı gazetecilerin tutuklanmasını ya da KCK'da bazı tutuklamaları vesile yapıp tekrar yükleniyorlar. Sanki bahsi geçen gazetecilerden önce Ergenekon soruşturmasına destek veriyorlarmış gibi; ya da KCK davasına malum tutuklamalar öncesi olumlu bakıyormuş gibi yapıp gizli ve silahlı örgütlenmeleri hasıraltı ediyor, AK Parti'yi, 'cemaat'i, Tayyip Erdoğan'ı,
Fethullah Gülen'i vs. sürekli dış dünyaya gammazlıyorlar. Bunu gazetecilik adına yapıyorlar güya. Dünya standartlarında yayıncılık yaptığı sanılan gazete ve dergiler de "karşıt görüş" olmaksızın bu kara
propagandaya teslim olup uluslararası lobicilerin dümen suyunda çırpınıp duruyor.
Sadece gazetecilik kisvesiyle yapılmıyor bu işler.
Brüksel ve Washington'u mesken tutmuşlar her fırsatta kara propaganda yapıyorlar. Şimdilerde AİHM'yi zorluyorlar. Yalan yanlış bilgileri
yabancılara boca edenler aslında siyasî bir şartlanmışlık içinde ideolojik bir savaş veriyor. Aslında "yabancı dostlar"ını da yanıltıyorlar, çünkü hiçbir analizleri sosyal gerçekliği yansıtmıyor.
Bu yazı da nereden çıktı, diye meraklananlara son birkaç aydır Batı basınındaki "saygın" yayınlarda neşredilen Türkiye yazılarını okumalarını öneririm. Resmen yalanlar üzerinden bir kuşatma yapılıyor. Umarım Türkiye, bunun farkındadır...
PANORAMA
Kuruluşumuzun 25. yılı münasebetiyle İstanbul'da hoş bir program yapıldı. Değişik medya gruplarından yönetici ve yazarlar katıldı. İş dünyasından,
spor ve sanat camiasından çok değerli konuklar da o gece salondaydı. Bu
kutlamalar yıl boyunca sürecek ve pek çok merkezde benzer kutlamalar yapılacak. Nice çeyrek asırlar denecek. 25. yılımızı bizlerle kutlayan bütün Zaman sevdalılarına binlerce, yüz binlerce teşekkür...
Ferhat Barış imzasını Zaman okurları çok yakından tanır.
Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili medyatik
linç havası estirildiğinde pek çok değerli
kalem, o vahşi saldırıya direnmişti. O direnişçilerden biri Ferhat Barış'tı. Yazdığı yazılarla Gülen düşmanlığına cevaplar vermişti. O makaleler "Maskeli
Balon" başlığıyla kitaba dönüştürülmüştü. Barış, bıraktığı yerden devam ederek ilerleyen yılları mercek altına almış. Kara Kutu tarafından neşredilen
Vaizi Vurun adlı kitabı okurken hayretler içinde kalacaksınız, içiniz sızlayacak...
Şike
yasasında beklenen oldu. Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, alelacele Meclis'ten çıkarılan yasayı onaylamadı "kişiye özel yasa intibaı oluştu" diyerek yasayı veto etti. Kanaat-i acizaneme göre isabetli bir yaklaşım sergiledi Sayın Cumhurbaşkanı. "Kişiye özel yasa" uyarısını umarım CHP'nin
Silivri için yasa teklifi hazırlayan vekilleri de doğru anlamıştır; çünkü o da tastamam "kişiye özel yasa" özelliği taşıyor ve Ergenekon davasını sulandırmayı hedefliyor.
Kemal Kılıçdaroğlu maalesef yine büyük bir hata yaptı. Bedelli askerlik yasası için "Oğlumla konuştum,
bedelli yasasından yararlanmayacak" diyerek, siyasî bir çıkış yaptı. Sonra anlaşıldı ki oğlu zaten bedelli hakkından yararlanamıyor; çünkü yaşı tutmuyor. CHP'ye hayran basın tam alkış tufanı koparacaktı ki, âdet olduğu üzere, yanlış beyanla karşılaştı ve boşluğa düştü. Sormak şart oldu: "Böyle
ucuz numaralara ne gerek var Kemal Bey?"