14-15
Mayıs 2011'de
İstanbul FKM'de
Sızıntı,
Yeni Ümit ve
Hira dergileri ortaklaşa Uluslararası Kur'an-ı Kerim ve İlmi Hakikatler
Sempozyumu düzenlemişlerdi.
Bu sempozyuma Pakistan'dan Prof. Dr. Raşit Ahmet Angvi Bey de katılmıştı. Ülkesine döndüğünde orada eğitim câmiasına hitap eden aylık yayımlanan, yüksek tirajlı "Afkârul Muallim" (Eğitimcinin Düşünceleri) isimli dergide, sempozyum hakkındaki düşünce ve hissiyatını kaleme aldı. Bir
kitapçık hacmindeki Fatih Sultan Mehmed'den
Muhammed Gülen'e başlıklı mezkûr yazıdan sizlere bazı bölümleri özetle aktarmak istiyorum. Prof. Dr. Angvi Bey diyor ki:
"Dört kişilik bir grupla İstanbul'a geldik. Havalimanına iner inmez ilk dikkatimi çeken durum, sesli ve yazılı ilanların
Türkçe olmasıydı. Bizim ülkemizde öyle mi ya... Biz İngilizcenin işgali altındayız. (...) Sempozyuma 56 ülkeden konuşmacı katıldı. FKM tıklım tıklım doluydu. İslâm dünyasından gelen, ilim adamlarının her biri kendi branşında uzman olarak tebliğlerini sunuyor ve kâinatı tam anlamak için Kur'an'ı derinliğince ve enginliğince mütalaa etmenin gerekli olduğunu vurguluyorlardı. Ortam sloganlardan uzaktı. Sempozyum çeşitli televizyon kanallarından canlı olarak yayınlanıyordu. Her şey mükemmeldi."
"Sempozyumdan sonra
hizmet müesseselerini ziyaret ettik. Çok fedâkâr hizmet erleri yetiştirilmiş. Kalp ve zihni
Hocaefendi'nin vaazlarının, nasihatlerinin tesir ve bereketiyle yetişmiş talebelerinin, ahlâk-ı âliyelerinden, gayelerine kilitlenişlerinden ve misafirperverliklerinden son derece etkilenmiştik."
"Sempozyumun ikinci günü FKM'de azimli, şık giyimli, aşklı ve şevkli talebeler, devamlı ortamı canlı tutuyorlardı. İzleyicilerin çoğunluğu gençlerden oluşuyordu. Bu ortam bize sessizce bir değişim ve dönüşümün varlığını müjdeliyordu. Bu bağırıp çağırmayan, slogan ve nara atmayan efendi gençlerin
ibadet hassasiyetine ve evrad-u ezkârlarına da şahit oldum."
"Tramvayda giderken kıyafetlerimizden bizim Pakistanlı olduğumuzu anlayan Türk yolcular, saygı ve sevgi ile bize yerlerini veriyorlardı.
Türkiye'nin bu tarafı da çok güzeldi... Hikmetle adım atmasını öğreten rehberliğin öncülüğünde Türkiye bir güzelliğe doğru gidiyor. Bu samimi koşuşturmaya da
Allah başarı ile mükâfat veriyor. Bu zincirleme cehdlerin bugün Türkiye'de çok önemli manevî bir dinamik olduğunu fark ettim."
"Bu azim ve gayret şem'ası sadece Türkiye için bir ışık değil, bilakis bütün dünyayı aydınlatacak bir güç kaynağı... Ben bu
gönüllüler hareketini ruhlar ve
kalpler için bir
şifa reçetesi olarak gördüm. Bir de kendi vatanım Pakistan'a bakıyorum da: Bizdeki dînî ve siyasî ortam, uydurulmuş sloganlardan, makam ve mansıp sevdasından başka bir şey olmadı. Ama sanki
Fethullah Gülen'in ruhu bizim Muhammed İkbal'imizin 'Eğer gül bahçesi istiyorsan
tohum gibi, toprakta kendini nefyet.' tavsiyesini kabul etmiş... Evet,
Fethullah Gülen Hocaefendi bu şiirin gerçek tablosudur. Adanmış ruhların bizim görebildiğimiz işte hizmet malzemeleri: Eğitim, insanlığa hizmet, takva ve sıradan bir insan olarak mücadele ve mücahede içinde olmak... Buna karşı İlâhî lütuflar diyebileceğimiz hizmet müesseselerinden bazılarını görmek nasip oldu. Bizler tertibi, düzeni ve disiplinli yaşamayı Türk kardeşlerimizden öğrenmeliyiz. Bilhassa öğretmenlerden aldığım
mesaj şöyle idi: 'Her öğretmen insanlığa hizmet ederken kendi rolünü en aktif şekilde oynamalıdır.' Gece yarısı otelde artık odalarımıza giderken Prof. Dr. Osman Angvi, 'Hiç durmadan çalışıyorlar... Sanki bunlar insanın yorulmayan versiyonu!..' diyordu."
"Hocaefendi'nin bir
İmam-ı Rabbanî ve İkbal hayranı olduğunu öğrendim. Bir mütevelli sohbetine katılmıştım... Müthiş bir ihlâs ve sevgi atmosferi içindeydik. Orada Muhammed İkbal'in ancak orada manâsını anlayabildiğim şu beytini okudum: 'Nergis görülmediğinden dolayı binlerce yıl ağlar. Bahçeye birisi girinceye kadar, uzun yıllar geçer.'
Kalbim de, gözlerimiz de çok uzun zamandan beri beklediği güzelliklere şahit oldu; mesrur oldu."
Cenab-ı Hak insanlığın bu yorulmayan misyonlarının gayretlerine gayret, ihlaslarına ihlas katsın, katmerlesin...