İnsanların
yurt ve dünyada olup bitenlere ayırdıkları zaman ile kendi bireysel ve ailesel sorunlarına ayırdıkları zaman arasındaki orantı nedir acaba?
Yazılı basın, televizyon,
radyo, internet ve internetteki sosyal medyalar öylesine bir yoğun haber akışı ile dolduruyor ki gündemi...
Dün sevgili
Salih Tuna Yeni Şafak'taki "
Hayatınızı yiyim" başlıklı yazısı ile bu gündemi elden geçirmişti.
Salih Tuna "Türkiye'nin birçok sorunu var" dedikten sonra bunları şöyle istiflemişti:
"
Karayılan.
Deprem. TSK.
İmralı. Sol.
Yeşil.
Ordu. Muhalefet.
PKK. Mustafa
Balbay. BDP.
Mehmet Ağar. Şike. Yine yaptı yapacağını.
Asker.
Kozinoğlu. Öyle bir çaktı ki.
Kandil. Acun. MİT.
Genelkurmay.
MHP.
Silivri. 'Pornoma dokunma!' KCK. Aziz
Yıldırım.
Dersim.
Kürt.
Alevi.
Öcalan.
Kürt sorunu.
Mehmet Eymür.
İnönü.
Nihat Doğan grup seksi İsrail'e bağladı.
Celal Bayar.
Balyoz. Kılıçdaroğlu.
Sabiha Gökçen. Bomba.
Ergenekon.
A haberleri'>UEFA. Şike. Heron. Tarihle yüzleşme. KCK. Operasyon.
Suriye. İçişleri Bakanı.
Heron.
Hantepe.
Gürsel Tekin. Askeri Şûra.
Hülya Avşar hâlâ taş gibi."
Haberler ve bireyler
Bu konu istifine herhalde sizlerin de ekleyeceğiniz maddeler vardır.
Burada cevabı aranması gereken soru, "Acaba evinizde ailenizle veya işyerinizde çalışma arkadaşlarınızla sohbet ederken, bu konuları öncelikle konuşmalarınıza malzeme ediyorsunuz" olabilir.
Eğer öğretmenseniz ve atanmanız için gerekli kadrolar çıkartılmamışsa, sizi bekleyen işsizlik mi yoksa "Tarihimizle yüzleşmek" meselesi mi sizin için daha önemlidir?
Ya da "Bedelli askerlik"ten yararlanmak imkânını ay farkı ile kaçırmışsanız... Veya kapsama girmişseniz ama 30 bin liralık "Bedel"i ödeyecek imkâna sahip değilseniz...
Hep "Bilgi ve İletişim Devrimi"nin bireyi ön plana çıkardığını söylüyoruz.
Ne var ki bireyler "Hayat" denilen kıyısı olmayan nehrin sularında sürüklenip gidiyor yine.
Sürüklenmeye devam
Değişiklik, bu sürüklenme sırasında bireylere daha çok haber sunulmakta olmasıdır.
Bu haberlerden çoğu da, bireyi doğrudan ilgilendirmeyen ve olmasa da olur haberlerdir.
Örneğin gündemden hiç düşmeyen bir haber dizisinde, ayrılmak üzere oldukları apaçık belli bir çiftin kadını ile erkeğinin birbirleri hakkında seslendirdikleri ayıplı iddialar da yok mu?
2'nci Abdülhamit'in torunu hanedanın veliahdı konumunda bulunduğu için "Son
Osmanlı" diye anılan
Ertuğrul Osman Efendi (1912-2009) Türkiye'ye dönmüştü.
Çiğdem Simavi bizi de onunla birlikte bir
vapur gezisine davet etti.
Osman Efendi ile bu gezide yan yana oturdum.
Hayat ve mayat
Dolmabahçe Sarayı'nın önünden geçiyorduk.
- Burası çok rahat bir evdir. Bahçesinde oynardık, dedi.
İşte "Hayat" böyle bir şey.
Mesela bizim
toplum olarak Cumhuriyet'e bakışımız ile sarayı ev olarak bilmiş bir insanın Cumhuriyet'e bakışı aynı olabilir mi?
Salih Tuna'dan alıntılayarak
Necip Fazıl'ın dizeleri ile noktalayayım yazıyı:
"Hayat, mayat diyorlar
Benim gözüm mayat'ta
Hayatın eksiği var
Hayat eksik hayatta..."