Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi'nin (ECDC) doktorlara bir uyarısı var:
Antibiyotik yazmadan önce iki kere daha düşünün!
Antibiyotik Farkındalık Günü sebebiyle
Sağlık Bakanlığı'nın düzenlediği toplantıda konuşan Refik Saydam
Hıfzıssıhha Merkezi Başkanı
Mustafa Ertek de "Direnç gelişiminin sadece
hastayı değil, tüm toplumu olumsuz etkilediğine" işaret ederek şunları söylüyor: "Türkiye'deki direnç oranları diğer
ülkelerden yüksek. Antibiyotik kullanımı Avrupa ülkelerinde 4. sıradayken bizde ilk sırada yer alıyor. Bunun sonucu bize direnç olarak yansıyor."
Bunlar çok haklı uyarılar çünkü antibiyotikler sadece bizde değil, tüm dünyada gelişigüzel kullanılıyor. Bunların çeşitli yan tesirlere ve ciddi
ekonomik kayıplara yol açması yanında, sebep oldukları önemli bir
tehlike de mikropların antibiyotiklere direnç kazanması.
Araştırmalara göre antibiyotikler sadece polikliniklerde ayaktan
tedavi gören hastalar dışında hastanede yatan hastaların yüzde 50'sinde de gereksiz ve yanlış kullanılıyor. Oysa antibiyotikler yalnızca bakterilerin sebep olduğu bazı
enfeksiyonlarda etkilidir; bunların virüslerin yol açtığı
soğuk algınlığı, grip, sinüzit, orta
kulak iltihabı ve
bronşit gibi hastalıkların tedavisinde yeri yoktur.
Antibiyotiklere dirençli bakteriler
Avrupa Birliği'nin tek derdi ekonomik ve siyasi meseleler değil. Her sene 25 bin Avrupalının ölümüne sebep olan antibiyotiklere dirençli mikroplarla da ciddi şekilde ilgileniliyor. İstatistikler Amerika'da her sene 19 bin kişinin kısaca MRSA denilen bir mikrobun sebep olduğu enfeksiyonlardan öldüğünü gösteriyor. AIDS'ten ölenlerin sayısı bundan daha az.
Klebsiella isimli ve
zatürre,
idrar yolu iltihabı ve septisemi (kana mikrop karışması) gibi hastalıklara sebep olan mikroba direnç oranı 2010'da yüzde 15'e çıktı; oysa 5 sene önce bu mikropların sadece yüzde 7'si antibiyotiklere dirençli idi. Bu oran bazı Avrupa ülkelerinde yüzde 50'ye kadar ulaşıyor.
Direnç oranlarının en yüksek olduğu ülkeler içinde
Yunanistan,
Kıbrıs,
İtalya,
Macaristan ve
Bulgaristan gibi antibiyotik tüketimi çok fazla olanlar ilk sırada geliyor.Kısaca
NDM-1 adıyla bilinen bir geni taşıyan ve bilinen tüm antibiyotiklere karşı dirençli olan klebsiella v
e.koli sınıfı mikroplardaki artış ise uzmanların en büyük korkusu.
Yeni antibiyotik bulmak giderek zorlaşıyor
Bugün pek çok farklı gruptan antibiyotik var ve bunların çoğu 30-40 sene önce bulunmuştu. Bu ilaçların 16'sı 1983-1987 arasında piyasaya çıkarken, 2008'den bu yana keşfedilen antibiyotik sayısı 4'te kaldı.
İlaç firmaları ticari sebeplerle son çare olarak kullanılacak
rezerv antibiyotiklere ilgi duymuyorlar. Bu tür antibiyotiklerin yaygın olarak kullanılmayacak olması yanında, fiyatlarının da çok pahalı olmaması, yoğun çalışma gerektirmesi ve klinik araştırma maliyetlerinin de yüksek olması firmaları ürkütüyor. Onlar yaygın olarak satılacak pahalı
kanser ilaçları bulma derdindeler. Bundan dolayı da devletlerin el altında tutulacak ve dirençli mikroplarla oluşacak enfeksiyonlarda kullanılacak antibiyotik araştırmalarını
desteklemesi gerekiyor.
Hayvanlarda da kullanılıyor
Antibiyotikler senelerden beri endüstriyel
hayvan besiciliğinde düşük dozlarda kullanılıyor. Burada maksat hasta hayvanların tedavisi değil, büyük hayvan gruplarındaki hastalıkların
kontrol edilmesidir. Böyle bir
uygulama ile kısa vadede
ucuz besin elde ediliyor ama bunun uzun dönemdeki faturası dirençli mikropların sebep olduğu pahalı ve zor bulunan antibiyotiklerle tedavi edilmesi gereken enfeksiyonlar oluyor.
Avrupa Birliği'nde endüstriyel çiftçilikte beslenen, çoğu
domuz ve kümes hayvanı olan 5 milyondan fazla hayvanda yaygın antibiyotik kullanımı var. Hollanda'da yapılan bir araştırmada domuzlara hayatlarının yüzde 20'si süresince antibiyotik verildiği ve bunlarda ilaçlara dirençli stafilokok mikrobu bulunması ihtimalinin antibiyotik verilmeyen domuzlara göre 760 misli fazla olduğu belirlenmiştir. Antibiyotiklerin yüzde 80'inin hayvanlar için kullanıldığı dikkate alınacak olursa veterinerlere ne kadar büyük görevler düştüğü de ortaya çıkacaktır.
Danıştay'ın antibiyotik kararı
Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Prof. Dr.
Haluk Vahapoğlu, 1
Mart 2011'de yürürlüğe giren Sosyal
Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ'in iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay'da
dava açtı. Prof. Dr. Vahapoğlu dava dilekçesinde, tüm uzmanlık dallarında akılcı antibiyotik kullanımının amacının direnç gelişimi ve tedavi masraflarını azaltmak olduğunu vurguladı.
Davayı görüşen Danıştay 10. Dairesi, düzenlemeyi hukuka aykırı bularak, bazı antibiyotiklerin enfeksiyon hastalıkları uzmanı hekimlerin yanı sıra hematoloji, onkoloji veya göğüs hastalıkları uzman hekimi tarafından reçete edilebilmesine imkân tanıyan düzenlemenin yürütmesini oybirliğiyle durdurdu.
Basında "Doktorlara antibiyotik yazma yasağı geldi" şeklinde başlıklarla yer alan bu habere göre getirilen kısıtlama tüm antibiyotikler için değil sadece ağır enfeksiyonlarda kullanılması gerekenler için geçerli.
Hekimler arasında çeşitli tartışmalara yol açan bu kararı, bu tür antibiyotiklerin maalesef birçok kereler lalettayin kullanıldığına şahit olan biri olarak doğru buluyorum.
Her ülke bu konuya duyarlı olmalı
Gelişigüzel antibiyotik kullanımı küresel bir mesele. Her ülkenin buna sahip çıkması gerekiyor. Yapılması gerekenler şunlar:
Hiç kimse doktor
tavsiyesi olmadan antibiyotik kullanmamalı.
Doktorlar antibiyotik yazarken iki kere düşünmeli.
Antibiyotikler mutlaka reçete ile satın alınabilmeli.
Eczacılar reçete olmadan antibiyotik vermemeli veya tavsiyesinde bulunmamalı.
Hastalar antibiyotik yazdırmak için doktorlara
baskı yapmamalı.
Antibiyotikler mutlaka hekim tarafından tavsiye edilen doz ve sürelerde alınmalı.
Hayvanlardaki antibiyotik kullanımı da mutlaka kontrol altına alınmalı.
Yeni antibiyotiklerin geliştirilmesi için çalışmalara destek olunmalı ve
teşvik edilmeli.