Aleviliği Alevilerden öğrenmek


İskender Pala, Yunus Emre'yi anlattığı "Od" isimli son romanında Tapduk Sultan'ı şöyle konuşturur: "Kimisi bilmem der, bilir; kimisi bilir, bilmezlenir. Kimisi bilmediğini bilmez, bilirim der; kimisi bildiğini bilmiyor zanneder. Bilmemeyi bilmekle, bildiğini bilmemek aynı değildir. Kurtulanlar, bilmediğini bilenlerle, bildiğini bilmeyenlerdir. Onlar birbirini bilir, birbirinden bilir, birbiriyle bilir." İnsandan, bilgiden, tecrübeden, hayattan bahsediyor burada Tapduk Sultan. Tasavvufun enginlere sığmayan çağlayanlarında aşk od'una yanmış ve sonra onunla bütünleşip od olmuş insanların aşkın diliyle konuşuyor. Nereden çıktı böyle giriş diyebilirsiniz? Geçenlerde kendisini "Hak-Muhammed-Ali çizgisinde Alevi'yim." diye tanımlayan bir canla muhabbet ettik. Bir saati bulmadı toplam muhabbetimiz. Birkaç kişi ile başladı, teker teker katılımlarla oluşan geniş bir halka ile son buldu. Mevzunun cazibesi, can'ın can olması, katılımcıların lâfı eğip bükmeden kaliteli sorular sorması sohbetin derinliğine derinlik kattı. Sohbet, Sünnilerin Alevileri anlama çabası cümlesi ile özetlenebilir aslında. Can, Aleviler ve Sünniler üzerinde yıllardır oynanan oyunlara vâkıf inanç, bilgi ve tecrübe ile hemhal iyi niyetli bir can olunca, Sünnilere düşen bu fırsatı değerlendirmekti. Nitekim öyle de oldu. Yazının başında Tapduk Sultan'ı bunun için konuşturdum. Çünkü o kısacık zaman diliminde bildiğimizi zannettiğimiz şeyleri aslında tam manasıyla bilmediğimizi öğrendik. Başkalarını bilmem ama ben 3-5 kitap okumuş kadar malumat sahibi oldum, yığınla not aldım. Mesela, bazı bilgilerin Aleviler içinde doğruluğu tartışılan bilgiler ve uygulamalar olduğunu; bazıların Hak-Muhammed-Ali çizgisinde yerini alan Aleviler tarafından bütün bütün reddedildiğini öğrendim. Oldukça cesur bir şekilde dile getirilen "Hacı Bektaş-ı Veli'nin cübbesinin Karl Marx'a tutturulduğunu düşünüyorum." tespiti benim zihnimde bir paradigma değişikliği yaptı şahsen. Semah'ta amacın dönmek değil bulmak olduğunu duydum aynı can'dan. Aleviliğin içini boşaltıyorlar deyip bu tespiti ispat için verdiği örnekler oldukça dikkat çekiciydi. Burada şu soruyu sorabilirsiniz bana; bunca yıllık tahsil hayatında Alevilikle alakalı hiçbir şey bilmiyor muydun, okumadın mı? Elbette biliyordum, okudum. Bilmiyordum, okumadım demeyi, benim bugünlere gelmemi sağlayan hocalarımın emeklerine, şu ana kadar konu ile alakalı okuduğum müstakil kitapların yazarlarına karşı haknaşinaslık olarak görürüm. Ama Aleviliği bir Alevi'nin ağzından ilk defa dinliyorum. Fark burada. Keşke bu türlü muhavereleri çok daha sık yapabilsek. Kendini Sünnî-Müslüman olarak tanımlayan bir insan olarak benim Alevi'yi, Alevi'nin ağzından geç de olsa dinlediğim ve öğrendiğim gibi, o da yetkin bir ağızdan Sünniliği dinlese. Kur'an'ın tabiriyle "atalar kültü" dediği çeperi parçalayıp Sünnilikle alakalı bugüne kadar kendisine intikal eden bilgileri, o bilgilerin doğru ve yanlışlığını sorgulasa. Öyle zannediyorum ki karşılıklı olarak bu muhavereleri gerçekleştirebilsek, "ötekiler" değil ama "ötekileştirmeler" son bulur. Ötekileştirmenin bir adım sonrası olan "düşmanlaştırmalar" tedavülden kalkar. Harici ve dahili mihrakların çatışma unsuru olarak kullanmaya durdukları inanç ve inançlardaki farklılıklarımız çatışmaya değil uzlaşmaya götürür bizi. Tarih sayfalarımızda kara bir leke olarak duran Dersim'ler, Madımak'lar, Gazi olayları bir daha yaşanmaz. Ferdi ve içtimai planda gerçekleştireceğimiz bu anlama çabası ve peşi sıra gelecek olan birlikte yaşama iradesi bütün menfi planları alt-üst eder. Rabb'imin inayet ve tevfikiyle bütün canlar bir olur. Ne güzel der değil mi Yunus Emre: "Gelin tanış olalım, İşin kolayın tutalım: Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz." Alevileri Alevilerden öğrenmeye devam edeceğim. Teşekkürler Can. Unutmayalım, Can'a Canan gerek.
<< Önceki Haber Aleviliği Alevilerden öğrenmek Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER