Bizim aydınlar ne zaman AK Parti'nin statükocu olduğu, devletle anlaştığı, değişimden vazgeçtiği eleştirilerini artırsa, AK Parti'nin attığı radikal adımlar statükoyu derinden sarsıyor. En karamsar anda en büyük hamleler yapılabiliyor. Hatırlanırsa
sivil vesayet tartışmalarının doruğa ulaştığı günlerde anayasa değişikliği gündeme gelmiş ve Türkiye'deki vesayet düzenini derinden sarsan düzenlemeler için
halk oylamasına gidilmişti. Son günlerde
KCK operasyonları üzerinden hükümeti statükocu olmakla eleştirenler yine yanıldılar.
Başbakan Erdoğan
Kürt meselesini de yakından ilgilendiren
Dersim konusunda yapılamayanı yaptı v
e devlet adına özür diledi. Buna karşı demokrat görüntüsü vermeye çalışan
CHP'nin makyajı ise yine döküldü.
CHP sözcüsü Başbakan'ın konuşmasına "Cumhuriyet'e savaş açmıştır, sıra Atatürk'e de gelecektir" şeklinde
cevap verdi. Onlara göre devletin
politikalarını sorgulamak, geçmişle yüzleşmek, yapılan yanlışları ortaya dökmek, devletle savaşmak anlamına geliyor. Bu yüzden hiçbir zaman sahici bir demokrat ve değişimci olamıyorlar. CHP'nin politika diye takdim ettiği devletin statükocu yüzü... Başbakan'ın
isyancıları
mağdur gibi gösterdiğini iddia etmeleri ise, 'isyancılar hak ettiğini buldu' şeklinde bir kabulü ve bilinç altını ortaya koyuyor. Oysa Başbakan olayın mahiyetini tartışmıyor, sivil ve masum insanların yaşanan olaylarda öldürüldüğünü veya göçe zorlandığını söylüyor. İsyan tartışmasıyla ilgili söylediği ise bunun kirli bir tertip olarak planlandığı yönünde...
Geçmişte CHP'nin devlet adına giriştiği yanlış işler, bugünkü CHP tarafından devletin haklı mücadelesi gibi sahipleniliyor. Onlara göre devlet varlığını korumak için her yolu mübah görür. Bu anlayışın bugünün dünyasında karşılığı yoktur.
Onlara göre
Ergenekon da,
Balyoz da, Dersim de devleti zayıflatmayı hedefleyen gelişmelerdir. Devlet adına birilerinin yaptığı yanlışların üzerini örtmeyi, devleti kutsamak olarak görüyorlar.
Kemal Kılıçdaroğlu Salı günü Başbakan'ı uyaran bir konuşma yaparak,
Ermeni soykırımını hatırlattı. Demeye çalıştığı şu: "Dersim'de bir
katliam yapılmıştır, bunu kabullenirsen, yarın Ermeni katliamını da kabullenmek zorunda kalırsın".
Bir Dersim'li olarak yapılan katliamı sorgulamak bir yana devlet adına yapılanları sineye çekiyor, hatta mazur göstermeye çalışıyor. Bunun adı pişkinliğin ötesinde kendini inkardır, geçmişine
ihanettir, insanlık dışı olaylara ortak olmaktır.
CHP'nin en büyük paradoksu sorunlu devlet anlayışına takılıp kalıp demokratik devlet algısını üretememesidir.
Başbakan'a 'sen özür dile' çağrısı yapan CHP'nin yapması gereken utançtan yerin dibine girip, 'eyvallah, bizim yapamadığımızı sen yaptın' demek olmalıydı. Oysa bu tavır, bir özür beklentisini değil, özür dilenecek bir şey olmadığı kanaatini içinde barındırmaktadır. Hatta özür dilemek bir 'ihanet' gibi takdim edilerek, işlenen katliam mazur görülmektedir. Bu durum, CHP'nin tükendiğinin resmidir. Kılıçdaroğlu yönetimi tam bir fiyaskoya dönüşmüştür, Dersim olayı bunu deşifre etmiştir.
Dersimli olmaktan onur duyduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu'na Başbakan 'şimdi onurunu kurtar o zaman' demiştir. Gerçekten de Kılıçdaroğlu artık top çevirmeyi bırakmalı ve net bir tutum takınmalıdır. Eğer bu katliamı mazur görüyorsa, devletin haklı bir müdahalesi olarak tanımlıyorsa bunu da açık yüreklilikle söyleyebilmelidir. Bu yüzleşmeyi CHP'yi çok büyük oranlarda oy veren Tuncelilerin de yapması gerekir.
Bugünkü CHP'nin, dünkü CHP'nin tarihi hatalarını sorgulamak yerine savunmaya kalkması daha tarihi bir hata olur.