Habertürk gazetesi yazarı
Yavuz Semerci'nin dünkü yazısı içimde "Nereye gideriz" gibi ürkütücü bir soru üretti.
Semerci dünkü yazısında soyadları "Koç" olan 19 kişinin ismini sayıyordu. Doğum yılları farklıydı her birinin. Ölüm yılları ise hep 1938'di. 3 yaş ile 77 yaş arasındaydılar. Evet
Dersim'de ölmüşlerdi.
Semerci'nin babasının hikâyesini de daha önce okumuştum ama unutmuşum. Babası da, 100 kişinin doldurulduğu konaktan sağ çıkabilen üç kişiden birisiymiş. Dersim kıyımında.
Semerci'nin Dersimli olduğunu bilmiyordum.
Diyor ki Semerci?
"Ne bir özür bekliyorum ne de bir
jest. Ne tazminat bekliyorum ne de acıma... İstediğim tek bir şeydir: Aynı gün yok ettiğiniz sülalemin
mezar yerlerini... Dua edeceğimiz,
çiçek bırakacağımız yerleri öğrenmek istiyorum."
Düşünüyorum, acaba
Türkiye'de böyle acısını yıllarca içine gömen, sonra bir gün her şey deşilirken acısını dillendirmek zorunda kalan kaç insan var?
Bir liste ki...
Acılar dünyasını alan alan sayalım mı?
İskilipli Atıf Hoca nereye düşer?
Şeyh Said nereye?
Es'ad Erbili nereye?
Ali Şükrü Bey nereye?
Kazım
Karabekir nereye?
Çerkez Ethem nereye?
Said
Nursi nereye?
Nihal Atsız nereye?
Sabahattin Ali nereye?
Menderes, Polatkan,
Zorlu nereye?
Necip Fazıl nereye?
Nazım Hikmet nereye?
Mustafa Pehlivanlı nereye?
Deniz Gezmiş nereye?
Diyarbakır cezaevi nereye, Mamak cezaevi nereye,
Ulucanlar nereye düşer?
Başörtüsü mağdurları nereye?
Fethullah Hoca nereye?
"Herkes acılar hafızasını tazelesin" dense, ortaya bir "Ağıtlar Türkiye'si" çıkar. Nitekim çıkıyor.
Bunların bir kısmı insanların birbirine karşı yürüttüğü kıyımın eseri. Bir kısmı devlet eliyle icra edilmiş kıyımların eseri.
Bir barış projesi mümkün mü?
Yavuz Semerci talep listesini en mütevazı şekilde tanzim edenlerden olmuş.
Bazen her birimizin önünde, bazen devletin önünde kocaman bir özür listesi oluşuyor.
Acı,
öfke karman çorman.
Bizzat şu an devleti yönetenler, acıların içinden çıkıp gelmiş.
Devlet-
toplum ilişkisi, onların zamanında bile acılar üretmekten kurtulmuş değil.
Ürküten soru bu: N'olacak bunun sonu? Biz bu şekilde nereye gideriz?
Bir yandan, Türkiye'ye yönelik, büyük bir coğrafyayı kapsayan büyük misyonlar hayal ediyoruz.
Ve bir yandan içeride acı ve öfke yumaklarını nasıl aşabileceğimizi düşünüyoruz.
Bir hesaplaşma çığırı açılsa kim kiminle hesaplaşacak? Dosyalar o kadar karmakarışık ki...
Güven duyguları o kadar tahrip edilmiş ki...
Bilmiyorum, daha uzun süre Türkiye'nin sorumluluğunu taşıyacak gibi gözüken simalar, mesela
Tayyip Erdoğan,
Abdullah Gül, Türkiye için nasıl bir "Durulma projesi" üzerinde düşünmekteler?
Ya da mesela diğer partilerin böyle bir projesi var mı?
Ya da mesela, aydınlarımızın böyle bir projesi var mı?
Ya da mesela, bu
ülke iklimini paylaşan
inanç gruplarının bir projesi var mı?
Bu ülkede, inanç açısından çoğunluğu oluşturanların, etnik aidiyet açısından çoğunluğu oluşturanların, aynı kategorilerde azlık halinde bulunanların, acı çeken-acı çektiren konumunda olanların projeleri var mı?
Özür dilemek midir, özür diletmek midir, nedir?
Hepimiz, Türkiye için bir barış projesi üzerinde kafa yormalıyız diyorum.