Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ile beraber
İngiltere'deyiz.
Dört güne yayılmış bir program esnasında İngiltere'yi, İngiltere-
Türkiye ilişkilerini, İngiltere'de yaşayan Türklerin durumunu vs. daha yakından tanıma imkânı buluyoruz. Her sene sadece iki devleti
misafir olarak kabul eden Kraliçe'nin, bu seneki ilk konuğu ABD Başkanı
Barack Obama imiş. Kraliçe tarafından binbir ihtimamla ağırlanan ikinci devlet adamı Abdullah Gül. Geleneklerine fevkalade bağlı olan İngilizler ve tabii ki kraliyet ailesi, Sultan Abdülaziz'in İngiltere ziyaretini unutmamış. Merhum padişaha uyguladıkları devlet protokolü neyse bugün aynısını
cumhurbaşkanımıza uyguluyorlar.
Cumhurbaşkanı'nın hayatında İngiltere çok özel bir yer tutuyor. Gül ilk defa yurtdışına çıktığında kendini
Londra'da buluyor. Bir grup gazeteci arkadaşla sohbet ederken o günleri sorduk. Anlaşılan o ki, Sayın Cumhurbaşkanı İngiltere'nin o günkü yapısından bir hayli mana çıkarmış. Bir yandan kraliyetin, sembolik de olsa, yaşatılıyor olması; diğer yandan temel hak ve özgürlükler konusunda ülkenin aldığı mesafe gerçekten de düşündürücü. İmparatorluktan gelmenin sağladığı avantajla İngiltere, diğer
Avrupa ülkelerine göre daha çoğulcu bir yapıya sahip. Değişik renkte, kökende insanlar pek çok devlet görevi de ifa edebiliyor. Genç yaşta doktora yapmak için burslu olarak Londra'ya gelen Abdullah Gül, İngiltere üzerinden yeni bir Doğu-Batı değerlendirmesi yapmış. O günlerdeki gözlemlerini sorduk. Haklı olarak İngiltere'nin bir başlangıç olduğunu, ilerleyen yıllarda aldığı görevlerin o ilk izlenimleri derinleştirdiğini anlattı Cumhurbaşkanı.
İslam Kalkınma Bankası'nda çalışıyor olması Arap ülkeleriyle doğrudan temas kurmasına ve pek çok önemli simayı doğrudan tanıma fırsatı bulmasına vesile olmuş. Avrupa Parlamentolar Birliği üyesi olarak Avrupa'nın kalbinde çalışması ise İngiltere'de başlayan Doğu-Batı sentezi fikrinde derinleşmesine yol açmış.
Şimdi şöyle bir
manzara var karşımızda: Bir zamanlar doktora yapabilmek için bursla Londra'ya giden Kayserili bir
genç, siyasetin basamaklarından çile dolu süreçleri aşa aşa cumhurbaşkanı olup tekrar İngiltere'ye gelmiş. O genç artık bir cumhurbaşkanı. Dün sadece gözlem için kraliyeti anlamaya çalışırken bugün ona kraliyet protokolü uygulanıyor. Bu tablo, Türkiye'deki fırsat eşitliğinin de, kristalize edilebilecek hoş bir göstergesi.
Her bulduğumuz fırsatta Sayın Cumhurbaşkanı ile sohbet ettik. Her seferinde hoş bir espri yapıyor ve diyor ki: "Heybesi dolu insanın sesi daha gür çıkıyor. Eğer ülkemizde çok büyük problemler olsaydı ülkemizin cumhurbaşkanı bu kadar ilgi görür müydü?" Çok doğru. Bir zamanlar Avrupa'dan gelen ağır eleştiriler Türkiye'den Avrupa'ya giden herkesi buram buram terletirdi. Şimdi Yunanistan'ın yaşadıklarını bir zamanlar Türkiye yaşamıştı.
İngiltere'deki yeni
keşif serüveninin bir ayağı da buradaki iş dünyamızın ve
sivil toplum kuruluşlarımızın aldığı mesafeyle ilgili. Dün gece bir yemekteydik. Business Network adlı bir kuruluşun 'en başarılı Türkler' başlıklı programına katıldık. Harika bir geceydi.
Ekonomiden sorumlu
Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan ve
Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu programın konukları arasındaydı. İngiltere cephesinden de çok önemli konuklar vardı. Mesela İlk
Müslüman kabine bakanı Barones Warsi toplantıdaydı. İngiltere Ekonomi Bakanı Dr. Vince Cable oradaydı. Londra Belediye Başkanı Boris Johnson ilginç bir konuşma yaptı. Eski bakanlar, lordlar, tanınmış simalar... Demek ki sivil toplum kuruluşları da bir hayli mesafe almış.
Eski İngiltere
Dışişleri Bakanı Jack Straw ile yan yana oturduk. Londra Belediye Başkanı bir ara
tren hatlarından birini gündeme getirip espri yapınca Straw o tren hattını kullandığını söyledi. Burada politikacılar metroyla işe geliyor. Londra Belediye Başkanı her yere bisikletle gidiyor. Başbakanlar da dâhil herkesin metroyla hayatın içinde olması ile dar
bölge seçim sisteminin ilgisi var. Burada siyasetçi kendine oy veren kişilerle yakın temas halinde kalmak mecburiyetinde. Keşke bizde
terör o korkunç eylemleri yapmasa ve karanlık güçlerin suikast geleneği olmasa; bizde de siyasetçi halkla bu kadar iç içe olabilir. En azından bunu talep etme hakkımız bulunur...