Son günlerde
PKK ile mücadele konusunda ilginç gelişmeler yaşanıyor. Daha doğrusu perde arkasında garip bir
trafik var.
Özetle durum şöyle:
Öcalan'ın İmralı'dan
örgütü yönetmesine izin verilmemesi, gerek
sınır ötesi gerek
ülke içinde başarılı operasyonlar,
KCK operasyonları ile dağı besleyen damarların tıkanması, örgütün
sivil kayıplara yol açan şuursuz
eylemleri ve nihayetinde Van
depremi nedeniyle zor günler geçiren PKK rivayetlere göre
ateşkes konusunda devletle anlaşmaya vardı.
Tabii ki bu bilgi resmi kaynaklarca doğrulanmış değil. Ama kulislere sızan bilgileri ciddiye almamızda fayda var.
Örgütün
Avrupa kanadı
Kuzey Irak'a geçip burada devlet temsilcileri ile görüşüyorlar. Hatta taleplerini bir mektupla da ilettikleri konuşuluyor.
Zorda olan örgüt ama...
Talepleri birkaç başlıkta toplamak mümkün.
İmralı'daki yasağın sona ermesi ve ateşkes kararının bizzat Öcalan tarafından ilan edilmesi, KCK operasyonlarının durması, tutukluların serbest bırakılması ve sınır ötesi operasyonların sona erdirilmesi.
Peki bunun karşılığında devlet ne kazanacak? PKK eylem yapmayacakmış.
Kandil HPG'ye talimat göndermiş, 'Bizi sıkıntıya sokacak eylemler yapmayın' diye.
Dikkat edin
silah bırakma, yurtdışına çekilme gibi vaatler yok.
Bu tablo karşısında güler misiniz, ağlar mısınız?
Birincisi; PKK bir
terör örgütü ve bugüne kadar defalarca 'sahte ateşkes'ler yaptı. Eylemsizlik adını verdiği ve aslında taktik olarak böyle davrandığı dönemlerde
terörist saldırılar yaptı.
Öcalan'ın yüzde 95 oranında mutabıkız dediği bir dönemde
Silvan saldırısını yaptılar.
Çukurca saldırısı ile
24 şehit verdirdiler.
Hani bunlar hiç yaşanmamış şeyler olsa neyse.
Bir diğer absürtlük ise şu:
Yılın bu mevsiminde zaten zoraki 'beyaz barış' var bölgede. Ağır kış şartları nedeniyle PKK kış üslenmesine çekilir, bu süreyi ideolojik ve askeri eğitimle geçirir.
Bu yıl operasyonlar nedeniyle kış üslenmesine çekil(e)mediler.
Örgüt sözde bir ateşkesle hem Öcalan'ı tekrar sahaya sürüyor hem tekrar toparlanmak için zaman kazanmaya çalışıyor. Yaza kadar KCK operasyonunda oluşan boşluk yeniden kurulacak, örgüt yeni manevralar için zaman kazanacak.
Bu esnada unutmamak lazım ki eylemsizlik döneminde ülkenin her yerini cephaneliğe çevirdiler.
Ankara'da bazı çevreler ısrarla şu havayı yaymaya çalışıyorlar: "Örgüte karşı çok başarılı operasyonlar yaptık, artık örgüt bitti. Masaya oturabiliriz."
Örgütün ciddi
darbe aldığı doğru.
Özellikle de büyük özveriyle çalışan güvenlik bürokrasisinin bu sonuçta katkısı büyük. Ama bu durum örgütün bittiği, tükendiği ve artık masaya oturmak istediği anlamına gelmiyor.
Unutmamak gerekir ki PKK artık uluslararası bir figür.
'Onu büyütüp besleyenler' tarih sahnesinden silinmesini de kolay kolay kabullenmeyecekler. O yüzden yeni manevralar planlıyorlar.
Yani bugünün şartlarında PKK söz konusu ediliyorsa uluslararası konjonktürü bilhassa önemsemek lazım.
Peki hükümet bu tuzağa düşecek mi?
Açıkçası karamsar olmayı gerektirecek haberler geliyor. Çünkü Başbakan'a 'KCK'nın ve PKK'nın belini kırdık bir daha toparlanamazlar' raporları gidiyor.
Oysa şu anda hiç olmadığı kadar hassas olmak gerekiyor.
Çünkü bu ülkede ilk kez kamuoyu araştırmalarında terör, işsizliğin önüne geçti. 24 şehit verdiğimiz saldırıdan sonra ülkenin muhtelif yerlerinde 900 bini aşkın insan yürüdü.
Demokratik
açılım sürecinde birtakım hatalar vardı fakat hükümet iyi niyetliydi,
halk bunları tolere etti.
Fakat şehitler geldikçe, saldırılar arttıkça -ki Ankara bombacısı hâlâ bulunamadı. Hakkında şoke edici rivayetler dolaşıyor- dengeler değişebilir.
Eğer PKK'yla masaya oturarak
Kürt sorununu çözebileceğinizi düşünüyorsanız ciddi bir yanılgı içindesiniz demektir. Öcalan'la, Karayılan'la bugüne kadar yapılan görüşmelerin bir şey kazandırmadığı ortada.
Bu kadar tecrübe yaşanmışken PKK'nın zaman kazanma ve toparlanma için ateşkes tuzağına düşmek aynı delikten kaçıncı kez ısırılmak olacak?