Bedelli askerlik yasalaşıyor.
On binlerce insanın bunu sevinçle karşılayacağı muhakkak. Onlar adına biz de sevinebiliriz, ama 25 veya 30 bin TL gibi bayağı yüksek bir meblağı bulamayacak olan yüz binlerce
genç adına da üzülebiliriz.
Düzenleme "eşitlik ilkesi"ne ve hukukun ruhuna aykırı. Parası olan 21 günle vatani görevini yerine getirmiş sayılacak, olmayan aylarca
silah altında olacak. Tabii ki orta
sınıf ve yoksullar için de
sistem çare üretmekte gecikmedi. Fırsatı ganimet bilen
bankalar, "
bedelli kredisi" geliştirmek için kolları sıvadılar. Araba ve
konut kredisi gibi "bedelli kredisi" de verecekler. Böylece gençler ve onların külfetine katlanmak zorunda olan aileler yeni bir
banka borcu altına girecekler. On binlerce kişi nasıl kredi borcunu zamanında ödeyemediği için ağır
faiz yükü altında ezildiyse, bedelli kredi borcunu ödeyemeyenler de yeni borç altına girip yıllarca bankalara çalışıp para ödeyecekler.
İnsan vicdanını yaralayan bu
düzenlemenin hakkaniyete uygun olmadığı açık. Yapılması gereken bu değil, bir an önce sürekli savaş sanatı ve mesleğiyle uğraşan belli sayıdaki askerin yanında her vatandaşın askerliğini yapacağı bir düzenleme. Zorunlu ve genel askerlik süresini 5 veya 4 aya indirirseniz sorun büyük ölçüde çözülür. Her yaşı gelen erkek "makul-kısa askerlik" yaparken bunun yanında isteğe bağlı profesyonelce orduda kalıp askerliği meslek seçenlerden yeterli kişi ayrılır, bunlara tatminkâr
maaş ödenir.
Bununla bağlantılı olarak "vicdani red" konusuna da değinmekte yarar var. Bizim kendimize özgü aklımız yok, başka
toplumların -tabii ki Avrupa'nın- özel tarihî ve toplumsal deneyimlerine göre şekillenmiş çözümleri olduğu gibi iktibas ediyor, kendi yapımızı tahrip ediyoruz. Batı'da yelpazesi geniş "marjinal gruplar" var, bunlar savaş karşıtı ve elbette militarizme, askerliğe karşı. Düşünce ve inançlarına bizim bir diyeceğimiz yok. Ama Batılı marjinallerin inançlarını bize "temel insan hakkı" olarak empoze edenleri anlayamıyorum.
Kültürel kodları
Müslümanlık tarafından oluşmuş bir
ülkede ana fikir "savaş karşıtlığı" değil, "anti militarizm" olmalıdır.
Savaş arzu edilmez, adil ve haklı olmadığı sürece meşru görülmez. Fakat ülkesi düşman işgaline uğramışsa her Müslüman dini, yurdu ve namusu için savaşır, bu cihattır ve farzdır. Cihadı hayatından çıkarmış bir toplum, varlığını devam ettiremez. Haksız savaşa karşı çıkmak haktır, ama "meşru
savunma hakkı" da haktır. "Benim vicdanım savaşa izin vermiyor" diyen, yaşadığı ülke işgale uğradığında eline silah alıp savaşa katılmayan, işgalciye dolaylı yoldan
destek çıkıyor demektir.
Ancak "savaş hazırlığı yapıyorum" diye, siyasi kültürü, toplumsal hayatı militarize eden otoriter/müstebid
yönetim heveslileriyle mücadele etmek ayrı bir fasıldır, bu da herkesin görevidir. Militarizmi sistemden arındırmanın alternatifi savaş ve askerlik karşıtlığı değil, siyaseti askerî vesayetten tamamen arındıracak hukuki düzenlemeler, köklü zihni reformlardır.
Son olarak "vicdani red"le ilgili bana bir
Kürt gencinden gelen mektubu "AB böyle istedi" diye düzenlemeyi hararetle savunanların dikkatine sunmak istiyorum. İsmi bende mahfuz okuyucum diyor ki: "
Vicdani red, Kürt gençlerini ve ailelerini ateşe atmak olacaktır. Şimdi askerliğini yapan Kürt gençlerinin hiç değilse elinde yasal gerekçe var. 'Devlet herkesi askere alıyor, biz de gidiyoruz', diyorlar. Askerliği tercihli hale getirince askere giden de gitmeyen de
hedef haline gelecek. Şöyle ki: Askere giderseniz
PKK 'Niye red etmedin, demek sen devletin adamısın' diyecek; gitmeyecek olursanız, toplumun diğer kesimleri -örneğin milliyetçi Türk kamuoyu- 'Zaten bunlar PKK'lı deyip', dışlayacak." Okuyucumuz haksız mı?
DUYURU: Geçen sene olduğu gibi bu sene de her ayın son çarşamba günü saat 18.00'de Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde (
Galatasaray-Tünel) derslerimize devam ediyoruz. Derslerimizin konusu "Aydınlanma'nın
Temel Kavramları ve
İslam Düşüncesiyle Mukayesesi"dir. Meraklılara duyurulur.