Fenerbahçe'den coşkulu bir maç beklemiyorduk. Milli maçlar nedeniyle verilen ara bir tarafa, son
Sivas yenilgisinin izleri de
takım üstünde kalacaktı.
Kontrollü oyunun
Alex ile şekillenmesi son yılların değişmezi zaten. Kaptan bir boşa kaçtı, bir asist yarattı ve
Bienvenu iki taksitte golü attı. Kırmızı kartla birlikte, Saracoğlu'nda beklenen coşkunun yerini, skoru koruma endişesi aldı.
Fenerbahçe oyunun ve pasların hakimi olmasına rağmen, topu
rakip ceza alanına etkili taşıyamama konusunda derslik bir performans sergiliyordu. Caner ve Uğur dışında öne hamle yapma isteğini biraz Baroni'de görüyorduk. Bu temposuzluğun bireysel hamleleri getirmesi kaçınılmazdı. Bunlar Alex'ten veya Emre'den gelmeliydi ama sahanın en formsuzları;
Mehmet Topuz ile Gökhan
Gönül aldılar sorumluluğu üstlerine. Her çabada "Topu acaba ne zaman verecekler?" diye bekliyordu herkes.
AYKUT HOCA HESABINI SORAR!
Aykut
Kocaman, Stoch hamlesini beklenen dakikada yaptı. Daha öne ve daha tempolu oynamak istedi. Yine de bu düşünceye verecek cevabı takım üretemedi. Bir de bunun üstüne Emre-Gökhan kavgası yaşandı. Gereksiz bir gerginlik yapıştı sahaya. Gökhan risk almaktan vazgeçti, Emre ise temposunu arttırdı. "Sinirli olmam, benim en önemli silahım" diyordu. Haklıymış... Ancak Aykut Hoca bunun hesabını fena sorar. Takımı toparlaması gereken tecrübenin işlevi birbirine düşmek değil...
Bienvenu golü attı, bir de kırmızıyı yarattı. Sonrasında "Bu takımın santraforu mu, yoksa figüranı mı?" ikilemini yaşattı bize. Eksik kalmış, bekleyen rakibe sadece direkten dönen bir şut ile yarattığı
tehlike var Fenerbahçe'nin. Şampiyon takım gibi düşünmüyorlar ve güvensiz oynuyorlar. Eskişehirspor'un Alper-Bülent ikilisi ile yarattığı orta saha direncini takdir etmememiz gerekiyor. Her atağa kalabalık geldiler ve her seferinde dengeyi sağlamak için çaba ürettiler.