Birilerine
iftira atmak istediğinde kullandığı kalıptı. Özellikle de hem suçlayıp hem de sözün sorumluluğundan kaçınmak istediğinde.
“Nereden çıkarıyorsun?” diye sorduğunda cevabı hazırdı: “Mahallenin kadınları söylüyor!”
Akıllıca manevraydı. Öyle ya, kimin yakasına yapışabilirdiniz “mahallenin kadını” diye?
Türkiye’nin kirli medyası da bu yöntemi öteden beri kullanıyor.
Bu kötülüğün “ideal tip”i olan
Hürriyet de birine saldırmak istediğinde, çoğu kez ya bir “uzman” görüşüne, “söyleniyor”a, “iddia ediliyor”a, “kamuoyunda... olarak bilinen”e ya da “adı açıklanmayan bir üst düzey yetkiliye” dayanıyor.
***
Hürriyet’ten Yalçın Bayer de hala o eski haki renkli günlerde olduğunu sanıyor olmalı ki, beni ve
Cemil Ertem’i aynı yöntemle suçlamış.
Bir “okuru” ona, benim de katılımcısı olduğum TGRT’deki “Hassas Terazi” programındaki sözlerimizle ilgili bir
mail göndermiş; o da “gayet masum” yayımlıyor...
Neymiş mesele?
Programda N. Sevindi, Falih Rıfkı’nın “
Çankaya”sı ve benzeri iki kitap önerince, ben “nasırlarına basılmış gibi” “haykırmışım”; “Onlar propagandist, o kitaplara karşı kitap okumalıdır” demişim.
Yani “suçum” o kitaplara karşılık, izleyiciye Kemalizmi eleştiren üç kitap önermekmiş!
Öyleyse “nasırıma basılmış gibi” tekrarlayayım o zaman.
Evet, önerdim. Şu kitapları önerdim ve herkese de öneriyorum:
Biri Prof.
Mete Tunçay’ın TC’de Tek Parti Yönetiminin Kurulması, ikincisi Sevan Nişanyan’ın Yanlış Cumhuriyet’i, üçüncüsü de Cafer Solgun’un Aleviliğin Kemalizmle İmtihanı.
O kadar. Hakaret yok,
küfür yok, sadece alternatif kitap önerisi var.
Bu “meçhul” okura göre program arkadaşım Cemil Hoca da suçlu. Onun suçu neymiş?
“Diğeri de lafa atladı hışımla, adı Cemil Ertem imiş, Atatürk’e saldırmak için küçümseyen ifadelerle Kemalistliğin utanılacak bir şey olduğunu söylemeye çalıştı.”
Söylememiş, ama niyeti belli, “çalışmış” (Cemil’in meşhur kahkahasını duyar gibiyim).
Öyle olsa ne olur?
Üslubu fazlasıyla tanıdık gelen tahammülsüz “izleyici”, söylenen sözü “hışım” ve “feryat” süslemeleriyle abartmaya çalışsa da olayın özü şu: Ortada, biri alternatif kitap öneren, diğeri Kemalizmi eleştiren iki hoca var.
Hızını alamamış Hürriyet yazarı, “yani okurumuz şunu demek istiyor” diye biraz da o şeytanlaştırmış bizi: “Dişlerini ve tırnaklarını geçirecekleri ‘zemini’ yakalamış olmanın keyfi ile saldırıyorlar”.
İzlemediği bir program hakkında yorum yapan bir gazeteci! Eh, izlediği programı herkes eleştirebilir, maharet Bayer’in yaptığında.
***
İnternete baktım, geçen yıl,
Başbakan Erdoğan’ın yüzüne karşı “
Özal olsa genelkurmay başkanını görevden alırdı” dediğim için bütün militarist basın saldırırken, Bayer de yine “bir okuyucu mektubu” üzerinden yapmış bunu.
O zamanki okuyucusu da şöyle demiş.
“
Genelkurmay Başkanı’nı Özal olsa görevden alır, hatta o bunu TV’den öğrenir” diyen bu sözde
öğretim görevlisinin bağlantıları nedir diye baktım.... ‘Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce’ adlı kitapta ‘
İrtica nedir?’, ‘28
Şubat ve İslamcılar’ gibi başlıkların yazarı ve genelde de Nurculuk ve
Bediüzzaman üzerine konuların işlendiği kitapta yazar olduğunu gördüm.”
Aferin! Feraset bu işte.
“Nurcu” olduğunu ima ettiği kitap, İletişim Yayınları’nın “Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce” serisinin “İslamcılık” cildi. Ne diyelim, iyi ki “faşizm” cildinde yazmamışım.
Herhalde burada “yok valla Nurcu değilim” diye savunmaya geçmem gerekiyor.
Öyleyse çok bekler. O gün de kaale alıp “değilim” demedim, bugün de demeyeceğim. “
Ermeni” dediklerinde de dememiştim;
Yalçın Küçük benim için “Sabetaycı” dediğinde de. Hala da demiyorum ve size de ona verdiğim cevabı veriyorum:
“Sizi ve bizi birbirimizden ayıran asıl fark ideolojik değil ahlakidir”.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
***
“Demokrasi acıtır”. İfade özgürlüğü de öyle.
Ama alışacaksınız. Demokrasiye de alternatif düşüncelere tahammül etmeye de.
Olur ya, yarın
rüzgar döner, Hürriyet yine Hrant Dink’leri, Ahmet Kaya’ları
linç etmeye kaldığı yerden devam eder. Ama dönmezse, dişinizi sıka sıka o kötücül duygularınızla birlikte yaşlanacaksınız.
Ve canını yaktığınız kurbanlarınızdan başka sizi hatırlayan olmayacak.
Bu arada:
“Ayrımcılığı bu kadar ustaca, bu kadar uzun süreli ve istikrarlı biçimde yapan bir gazetenin elli yıldır yayınlandığı bir ülkede
iç savaş çıkmıyorsa bu
halk azizlerden, evliyalardan oluşmalı” diyor “bir okurum”.
Ben değil o söylüyor! O da bizim mahalledeki Necibe Teyze’den duymuş.