KCK tutuklamalarının, soldan gelen bazı liberal/demokrat aydınlarla, bizler gibi sağdan gelen demokratları, bir yol ayrımına getirdiğini yazmıştım.
Ve ilk ayrılığın altını çizmiştim: Bu aydınlar, KCK ile ilgili tepki verirken,
PKK şiddeti ve
terörü söz konusu olunca tepkisiz kalıyorlar... Ya görmezden geliyorlar, ya "haklı savaş" diye bir gerekçeyi zımnen kabulleniyorlar ya da bir iki satırla geçiştiriveriyorlar.
Son örnek,
Kartepe deniz otobüsünü kaçıran teröristle ilgili. Üzerinde
bomba düzeneği bulunan biri tarafından, yirmiden fazla
sivilin saatlerce rehin alınması, her an ölümle
burun buruna olmaları, dünyanın her yerinde bir terör eylemidir. Böyle bir eylemin
Kürt meselesinin çözümü ile ilgisi olabilir mi? Sözünü ettiğimiz aydınlardan, bu eylemi kınayan bir tepki görmedim. Herkesi eleştiren, Başbakan'a durmadan açık
mektuplar yazan bu arkadaşlar, bir gün de, Sebahat Tuncel'e, Selahattin Demirtaş'a ve
Öcalan'a açık mektup yazmalı değiller mi?
Neyse ki, bu aydınları, sadece biz sağdan gelenler eleştirmiyoruz. Soldan gelenler içinde de olan biteni gören, vicdan ve insaf adına sesini yükselten demokratlar var.
Ahmet Altan gibi, Halil Berktay gibi...
Prof. Dr. Halil Berktay,
Sabancı Üniversitesi
öğretim üyesi. Taraf'taki yazılarından ve
Habertürk televizyonunda Belkıs Kılıçkaya'nın sunduğu Doğru Açı programındaki sözlerinden alıntı yapmak istiyorum:
"
Büşra Ersanlı'nın tutuklanmasını
protesto eden 700 küsur
imzalı bir
bildirinin ardından, (ben gördüğümde) 230 kişinin imzası olan bir bildiri daha çıktı. 'Üniversite ve
siyaset üzerindeki baskıya dur diyebilmek için BDP Siyaset Akademisi'nde
ders vermek istiyoruz!'
"O akademide,'ezilen millet'in 'haklı savaşı'nın ya da KCK'nın (hegemonik, despotik karakterine pek çok yorumcunun dikkat çektiği) programının, en azından teorik esaslarının, veya son bir yılda attıkları —
Meclis boykotu,
Çukurca ve 'yeniden savaş' dahil— bütün adımların, 'haklı'lığının altının çizilmediğini, tasavvur etmemiz mümkün mü?
"Gidip katıldığımız, içinde yer aldığımız şeyin, bizim dışımızdaki boyutlarının, siyasal ve düşünsel sorumluluğu, bize hiç ama hiç bulaşmayabilir mi? 'Görmedim, duymadım. Bilmiyordum. Beni ilgilendirmez...' Bir sol aydın, sol demokrat, böyle diyebilir mi? Gelmiş geçmiş nic
e devlet görevlisinin 'gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım' tavrına kızarız, haklı olarak. Ya bizim siyasî ahlâk anlayışımız nicedir?
"BDP Siyaset Akademisi öğrencilerine, Öcalan etrafındaki 'kişiye tapma kültü'nün sakatlığını anlatabilir misiniz örneğin?
Anayasa referandumundaki boykotunda, Meclis'e girmemenin de felâket olduğunu ve savaşın yeniden başlaması stratejisine eşlik ettiğini; KCK'nın Kürt halkının kaderi üzerine tekel ilân etmesinin, demokrasiye sığdırılamayacağını, çıkıp BDP parti okulunda dobra dobra söyleyebilir miyiz? Söyletirler mi size? Ya da, söyletmeyeceklerini, pekâlâ biliyoruz da, aslında her türlü şiddete çok da karşı olmadığımız; "devrimcilik" ve/veya her zaman (sırf) devlete karşı olmak uğruna bazı biçimlerine içten içe sempati duymaya devam ettiğimiz için mi, BDP Siyaset Akademisi'nde ders veririz, diye ortaya atlayabiliyoruz?
"Özetle, silâhlı bir örgütün gölgesinde, vesayeti altında siyaset yapmaya devam eden bir 'ikinci kademe' partisinin, vitrinindeki süs, entelektüel yol arkadaşı olmayı kabul edemem.
"Bazı aydınlar, KCK operasyonlarına karşı gösterdiği ilgiyi Siirt'te bir aracın içinde öldürülen dört
genç kız, ya da Bingöl'de
canlı bomba tarafından öldürülen sivil vatandaşlar için göstermiyorlar. Devlete çok kolay 'hayır' derken PKK, KCK ve BDP'ye 'hayır' diyemiyorlar. Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu'nun tutuklanmasına imza veren pek çok insan,
intihar saldırısında ölen kadın ve çocuklar hakkında ağzını açmıyor. Sert duruş sergileyemiyor. O vahşetin karşısına net biçimde dikilmiyorlar. Sadece devlete hayır demeyi esas alıyorlar..."
Evet, Halil Berktay'a
cevap vermelisiniz...